31 Aralık 2010 Cuma

Lefter'in Yanıbaşında


Yılın son yazısı sana olsun Lefter Baba.

Geçen akşam arkadaşlar ile ziyaretine geldik. Yine heyecandan elimiz ayağımıza dolaştı, konuşurken ifadelerimizde zorlandık. Seni sahada oynarken görememiş bizler için sana olan sevgimizi anlatmanın tarifi yok sanırım.

Kendimizi çok şanslı hissediyoruz..

Çünkü sana o kadar yakın olmak çok başka bişey, gözlerindeki ışığı görebilmek, bize verdiğin nasihatleri dinlemek..Biliyorsun anlatsan sabaha kadar dinleriz gözümüzü kırpmadan ama çekinmek bir yana yormak istemedik.

Sana biraz olsun güç verebildiysek ne mutlu bize.

ve söz Baba hep sağlam duracağız, dinç olacağız..

Senin için, Fenerbahçe için..

28 Aralık 2010 Salı

Bir Avuç Kendini Bilmez!


Kimdir bu "bir avuç kendini bilmez?"

Yıllardır belirli aralıklarla ortaya çıkarlar, ardından kendilerini bilmediklerinden olsa gerek yeni bir sayfa açarak hayatlarına devam ederler. Şiddet ile beslendikleri hayatlarından bahsediyorum. Şiddet ile şiddeti körüklerler.

Bir de bu bir avuç kendini bilmezlerden nemalanan kesimler vardır. Bunları da gayet iyi biliriz, onlar da kendilerini iyi bilirler, işlerine pişkin pişkin devam ederler.

Maalesef işin bir başka üzücü yanı, çocuk yaştaki sporcuların sahada maruz kaldıklarına isyan edince karşılığında "ama siz de sahada Efeslilere saldırmış; otoparkta Ricardinho'yu dövmüştünüz" yanıtı almak.

O olaylarda insan değilsiniz diyenlerin mevzu Fenerbahçe olunca muhteşem objektif bakış açılarına devam etmemeleri insanın içini acıtıyor!

Bütün bu olayların sonucunda da halihazırda aportta bekleyen yasa koyucuların gözlerinin parladığı, kurunun yanında yaşın da yanacağı günlere doğru hızla ilerliyoruz!

Çok Yazık!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Dünyalar Bizim Oldu


Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı geçen sezon Şampiyonlar Ligi Finali zirvesine ulaşması nedeniyle katılmaya hak kazandığı Dünya Kulüplerarası Voleybol Şampiyonası'nda rakiplerine set dahi vermeden şampiyonluğa ulaştı ve takımlar seviyesinde yakalanan en büyük başarıya imzasını attı.

Fenerbahçe Acıbadem artık Dünya Şampiyonu ve bu başarıda emeği geçen herkes tebriklerin ve teşekkürlerin en fazlasını hak ediyor. Onlar Fenerbahçe ismini dünyanın zirvesine taşıdılar, hepimizi gururlandırdılar..Tarihteki yerlerini aldılar ve hafızalara kazındılar.

Diğer yandan Fenerbahçe Acıbadem projesi de planlı ve doğru yatırımın verilen emeklerin karşılığının alınması açısından da spor ile ilgili kitlelere çok güzel bir örnek olarak karşımızda.

Tam bir ay önce 21 Kasım 2010 tarihli yazıda Başladılar demişiz.

Şimdilerde devam ediyorlar.

Helal olsun sizlere..

19 Aralık 2010 Pazar

Umut Hep Var


Aslında hayat bazen çok zorluyor, sabır gerektiriyor.

Ancak ne olursa olsun umut hep var.

işte sen aynı anda, başka bir yerde, bir başka umutsun. umudu ayakta tutansın..

Oktay amca, Lefter ve Münir Özkul için..

14 Aralık 2010 Salı

Adalet İçin Sesini Yükselt!


12 Aralık 2010 tarihi benim ve arkadaşlarım için hayatımızda unutamayacağımız, geriye dönüp baktığımızda gülümseyerek hatırlayacağımız, iyi ki o yola çıkmışız ve aldığımız karardan dönmemişiz dediğimiz bir gün olarak tarihteki yerini aldı.

Vamos Bien haftalar öncesinden kendi içinde başlattığı enerji ve sinerji ile Ankaragücü deplasmanına gitmek için isteğini ortaya koymuş ve grubun bu sezon düşen deplasman performansını ayağa kaldırmak için herkes hevesini göstermişti. Her birimiz güzel bir heyecan içindeydik ama bunun yanında Gökçek ailesinin bügüne kadarki işleri nedeniyle bilet fiyatlarında gerçeğin ötesinde fiyatlar olabileceğini de tahmin ediyorduk. Maçtan 2 gün öncesine kadar bilet fiyatlarının açıklanmasını bekledik ve Cuma akşam saatlerinde öğrendik ki deplasman tribünü biletleri 135 lira ve diğer tribünlerin fiyatı da buna yakındı.

Ankaragücü'nün sezonluk kombine fiyatına denk gelen fiyatlarda satışa çıkarılan bilet fiyatlarının açıklanabilecek bir tarafı olabilir miydi? Cevap herkes için net ama belki Gökçekler bunun üzerine birşeyler konuşmak isteyebilirler nitekim bunu yapacak kapasitelerinin olduğunu bugüne kadar görebilme şansımız oldu. Kendi yarattıkları yalan dünyalarında yine kendi inandıkları yalanlarla yaşayanların 135 lira bilet fiyatı için verecek cevabı her zaman ceplerinde hazırdır. Onların cevapları kendilerinde kalsın ve Vamos Bien konuşsun!

Cuma akşamı ilk tepkilerden sonra Ankaragücü deplasmanına gitmek ve maça girmeden Ankaragücü yönetiminin belirlediği bilet fiyatlarını protesto edip İstanbul'a dönme konusunda kararlıydık. Adalet Vamos Bien için önemli kelimelerden ve belirlenen bilet fiyatları konusunda adalet aramak, bu duruma dikkat çekmek, isyan etmek ve savunduğu değerler için ses vermek Vamos Bien için bir görev. Maça girmeyecektik ve protestomuzu yapıp İstanbul'a dönecektik. Bu doğrultuda ben ve 26 arkadaşım Pazar sabahı Ankara'ya doğru yola çıkmanın gerekliliğini biliyorduk. Vazgeçmedik, inat ettik. Oraya gidip bu akıldışı bilet fiyatına sesimizi yükseltmemiz, dengesiz bilet fiyatlarında adalet istediğimizi söylememiz gerekliydi ve bunun için karlı yollar aşarak Ankara'ya geldik. Etrafta taraftar yokluğundan fazla kamera da yoktu ancak bize sesin kitlelere ulaşması için bir kamera yeterliydi, o da geldi bizi gördü ve sesimizi ulaştırdı.

Sesimiz uzaklara ulaşırken varlığımız da Fenerbahçe ile buluştu. Protesto bildirisini okumadan hemen önce bulunduğumuz yerden takım otobüsü stada geçecekti ama otobüsün önünü kısa bir süre için kesmeliydik. Otobüsün önünde "Kara Deryalarda Bir Fenersin" yazan atkılarımızı açıp, Aykut Kocaman ile gözgöze gelmek o an bana o kadar önemli geldi ki anlatabilmek tarifsiz. İçimizden takıma bakarak söylediğimiz biz bilet fiyatını protesto ediyoruz ve maça girmeyeceğiz ama sizinle aynı şehirdeyiz, buradayız demek mutluluğun tarifi benim açımdan..

İstediğimiz olmuştu, 27 kişi İstanbul'dan Ankara'ya isyan etmek, sesimizi yükseltmek için gelmiştik ve istediğimizi yaparak Ankara 19 Mayıs Stadından ayrıldık fakat dayanamazdık; yine de Fener'in maçını izlemeliydik. Ankara'dan biraz yol alıp Kazan ilçesinde bir kahvede maçı izledik. Maçı 2-1 kaybettik ama o gün tüm yaşadıklarımızı düşününce çok şey kazandık!

Kazan'dan ayrılıp Kadıköy'e doğru tekrar yola koyulduk içimizde bir huzur ve sonsuz Fenerbahçe sevgisi ile..


12.12.2010 Vamos Bien Bildirisi from evren topaloglu on Vimeo.

7 Aralık 2010 Salı

Comandante Alex Pankartı ve Emek


Polemiklere girmeden öne çıkarmak gereken ve pankartı yapan bizler için de pankart ile selam ettiğimiz Alex için de doğru kelime şu olmalı: EMEK

Alex Fenerbahçe tarihine ismini çoktan yazdırdı. Unutulmayacak, Fenerbahçe'den ayrılırken hepimiz çok üzüleceğiz hatta ilerleyen yıllarda klüp içerisinde bir görev alarak geri gelmesini isteyeceğiz. Alex'in geldiği günden bugüne dek ortaya koyduğu müthiş bir emek var ve onun emeğine sonsuz saygı.


Diğer yandan Fenerbahçe tribünlerinde de emek harcayanlar var. Şimdilerde münferit taraftarlar ama yıllardan beri Fenerbahçe'nin peşindeler. Son dönemde yasa koyucuların yaptırımları karşısında aldıkları tavırları ve yasaya karşı duruşları belli.

Eski tribün ruhundan gelen bir isimle de Comandante Alex pankartının altına Okul Açık imzası attılar. Burada da bir başka emek var..

6 Aralık 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 2 - Karabük 1


Fenerbahçe istediği gibi oynayamadığı, fazla pozisyon üretemediği maçta Karabük'ü 2-1 ile geçerek galibiyet serisini 3 maça çıkardı ve önde kaçan Trabzonspor ile farkın açılmasına izin vermedi.

Maç öncesi konuşulanlara göre maçın oldukça gollü geçeceği, ziyadesiyle gol atabilen Fenerbahçe ve alt ligden gelmesine rağmen parlak performansa sahip ve gol bulabilme konusunda hiç te fena sayılmayan Karabük'ün maçında goller havada uçuşacaktı. Nitekim iki takım da attıkları gollerin yanında fazla golü de kalelerinde görmekteydiler.

Maça yine erken bir golle başlayan Fenerbahçe daha 20. dk. dolmadan Alex'in fırsatçılığı ile bitirdiği pozisyonda skoru 2-0 yaptı. Bu tarz bir oyuna giriş ve yakalanan skor maç öncesi plan yapılsa en istenen türden plan olurdu sanırım. Karabük 2-0 geriye düştükten sonra dağılmadı, Fenerbahçe de o kısa zamanda yakaladığı 2-0'ın üzerine daha da coşmadı, aksine sakinleşti diyebilirim.
Hücum potansiyelini övdüğümüz Fenerbahçe maçın başında bulduğu gollerin dışında rakip kalede çok önemli tehlikeler yaratamadan maçı tamamladı. Aslında 2. yarının başında Karabük'ün Emenike ile yaptığı gol olmasa daha farklı bir ruh hali ile maç tamamlanabilirdi ancak tek fark her zaman tedirginliğe sebep olur. Gerçi Fenerbahçe istediği pozisyonlara giremezken Karabük'e de 2-1 sonrası ciddi tehlike yaratma şansı tanımadı. Özetle iki takımın da çok aksiyon yaratamadığı bir maç oldu, Fenerbahçe 3 puanla yoluna devam etti.

Rakip forvet Emenike için kısa birşeyler yazmak gerek sanırım. Geçen sezon 1.lig'de gösterdiği performans aslında bugünlerin sinyalini net bir şekilde veriyordu. Gayet kuvvetli, yeri geldiğinde süratli bir forvet, tipik Afrikalı desek hani çok kötü bir genelleme yapmamış oluruz bence. Dün maçın genelindeki kuvveti ve attığı goldeki sürati Yobo ve Lugano'yu oldukça zorladı. Karabük için çok başarılı bir transfer.

Fenerbahçe'de ise kaptan Alex dünkü golü ile üst üste 5. lig maçında gol atmayı başardı, takımı sürüklemeye devam ediyor. Yobo golde Emenike'yi kaçırdı fakat Stoch'un kaptırdığı top sonrası tek ayak üzerinde yakalandığını düşünüyorum nitekim maçın genelinde yine gayet iyi oynadı. Gökhan Gönül, Mehmet Topuz son dönemde belli bir istikrarı koruyorlar, Mehmet Topuz yine Alex'in golüne asist yapan oldu. Emre 1 ay aradan sonra döndüğü için zamana ihtiyacı var diye düşünüyorum, Stoch ve Niang ise yine çok istenen seviyede değillerdi ama takımın genel performansına bakıp ta kimseye yüklenmemek gerek.

Önümüzdeki h.sonu kupada grup ilk maçında kaybettiğimiz Ankaragücü deplasmanına çıkıyoruz. Ankaragücü'nün ligde aldığı istikrarsız sonuçlarla ne yaptığını anlayabilmek güç. Kadrolarında rakibe sorun yaratabilecek isimlere sahipler ancak Fenerbahçe için bir kez daha kazanmanın şart olduğu bir başka maç.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Olimpiyat Stadı Nihayet Aydınlandı


Fenerbahçe için tatsız bir yer Olimpiyat Stadı. Geçen sezon başında Beşiktaş'ı mağlup ederek kazanılan Süper Kupa hariç çoğunlukla üzgün ayrılmak durumunda kalınan bir stad. Ayrıca Olimpiyat Stadı konumu ve dolayısıyla maruz kaldığı hava şartları, ulaşımı ve çok düşünülmeden yapılmış bağlantı yolları nedeniyle oluşan trafiği ile burada oynayan takımlar yanında taraftar için de pek olumlu olmayan bir stad.

Tüm bu olumsuz olarak sayılan detayların yanında Fenerbahçe için maç öncesi en olumsuz detay ise İstanbul Büyükşehir Belediye'nin Süper Lig'e çıktığı 2007-08 sezonundan beri bu statta 3 sezondur kaybetme istatistiği idi. Açıkçası bu Fenerbahçe için kötü bir seriydi.

Dikkat çeken serilerin kırıldığı bu sezon Fenerbahçe'nin de İBB karşısında bu kötü seriye son vermesi ligde geride kalan haftalarda yaşanan puan kayıpları düşünülünce mecburiyete dönüşmüştü. İBB ise teknik direktör Abdullah Avcı ile hiç yaklaşmadığı küme düşme sıralarından uzak duran istikrarını bu sezon başaltına doğru yaptığı atakla perçinlemişti. Maç öncesi puan durumunda Fenerbahçe İBB'nin 1 puan önündeydi.

Fenerbahçe sezon başından dün çıktığı İBB maçına kadarki süreçte pek yapmadığı veya yapamadığı bir tarzla maçı 1-0 kazandı ve o kötü seriyi sonlandırıp şampiyonluk yarışına devam etti. Neydi bu yapmadığı/yapamadığı oyun tarzı? Maç içinde golü bulup hücumda üzerine başka golü bulacak etkinliği gösterememek ve maçın ilerleyen dk.larında o golü ve skoru koruyan veya ister istemez korumak zorunda kalan Fenerbahçe. Dün akşamın özeti benim açımdan böyle. Gaziantep deplasmanında bulunan gol sonrası hücumda tıkanan fakat orada skoru koruyamayan Fenerbahçe dün bunu birebir benzemese de başardı. Ancak Fenerbahçe skoru korumaya çalıştığı anlarda dahi önemli pozisyonları kalesinde gördü, İbrahim Akın'ın girişimleri başta olmak üzere kaçanlar var. Bunlar hücumda etkin olamadığı anlarda Fenerbahçe için sorun oluyor. Maçın psikolojisi ve zorluğu kesinlikle kabul edilmeli hatta buradan alınan 3 puanın değerinin farkında olunması gerek ancak düne dair sıkıntıları da böyle sakince, yaygara koparmadan konuşmak gerek.

Yaygara koparmak demişken geçen hafta Buca maçında performans + medya etkilemesi + kendini tatmin etmek vb. nedenlerle Cristian'ı yuhlayanlara teşekkür ederim. Onlar bu işi benden iyi biliyorlar ki yuhlanan oyuncunun Bilica ise Vidic, Cristian ise Xavi olacağını düşünüyor olmalılar. Boşuna yuhlamazlar, herşey Fenerbahçe için! Cristian'ın genel performansını beğenmediğimi araya sıkıştırıp düne dönersek bu yuhlamalar sonrası bariz hırslandığını anlıyoruz. Maçın genelinde bu kendini belli etti hatta maçı kazandıran Alex golü öncesi rakibi hataya zorladığı top ve devamında asist öncesi son bir hamle ile goldeki katkısı bariz.

Bunun dışında Aykut Kocaman'ın Gökay gibi genç bir değeri Fenerbahçe'ye kazandırdığından bahsedebiliriz artık ve ben bundan gayet mutluyum. Buca maçı kolaydı o yüzden oynattı diyenler İBB maçının zorluğu sonrası bu tezi geri çekmişlerdir. Fenerbahçe'nin sakatlıklar ve performanslar nedeniyle problemli yerlerinden orta saha merkez rotasyonunda insanlar artık Gökay ismini de ekleyebilirler.

Alex üstüste 4.maçta da golü buldu ve Fenerbahçe'yi sürüklemeye devam ediyor. Niang için kaçan kötü penaltı dahil kötü bir geceydi. Yobo'nun istikrarlı güzel savunma performansı takdir edilsin, Stoch daha etkili olabilir diye düşünüyorum. Stoch belli anlarda çizgiye yakın yerlerde sıkışıyor ve Caner ile uyum sağlayamadılar. Caner'in de Andre Santos'un formsuzluğunda sol bekte iyi performans gösteremediğini söylemek gerek. Problemli diğer bölge de burası.

Sırada Kadıköy'de Karabük mücadelesi var. Trabzon'un 6 puanlık kaçısı nedeniyle kazanmanın şart olduğu bir diğer maç.

26 Kasım 2010 Cuma

Fenerbahçe Spor Kulübü


Fenerbahçe Spor Kulübü ismi içerisinde geçen Spor kelimesinin Türkiye'de hakkını veren, vermek için çabalayan, mücadelesine devam eden ve bu yolda son yıllarda giderek artan bir ivme yakalayan tek kulüp. Hatta biraz ileri götürerek dünya üzerinde örneği az olan, branş sayısı gözeterek bu kadar fazla zirve mücadelesi yapan kulüp yok demek yanlış olmaz.

Herşeyin sonunda futboldaki başarıya bakılan ülkemizde özellikle futbol ardından gelen basketbol ve voleybol branşlarında hem erkek hem kadın takımlarının hafta içerisinde Avrupa'da aldığı galibiyetler ilk paragrafın öyle boş olmadığının ince ve güzel detayları..

Geçen sezon hem erkek hem kadın basketbol ve voleybolda gelen Türkiye ligi şampiyonlukları hatta kadın voleybolda Avrupa'da finale giden yol bu sezon branş sayısı artarak devam etme sinyallerini güçlü veriyor.

Fenerbahçe Spor Kulübü emin adımlarla yoluna devam ediyor..

23 Kasım 2010 Salı

O Gol Senin Hakkındı, En Çok Sana Yakıştı


Fenerbahçe - Buca maçı öncesi en büyük merak konusu ve belki de o merak konusuna bağlı olarak ortak dilek belliydi: Fenerbahçe'nin lig tarihindeki 3.000. golünü kim atacak ve bu golü Alex atsın, bu gol en çok Alex'e yakışır!

Anladık ki çok temiz kalplere sahibiz aynı kaptan gibi..Bütün günü o golü Alex atsın istedik, o da daha dakika dolmadan ağları sarstı! Fenerbahçe'nin lig tarihindeki 3.000. golü Alex'ten geldi hem de akıllarda kalacak bu gol çok şıktı.

Buca karşısında lig tarihindeki 3.000. golü kaptanın ayağından gelen erken golle bulan Fenerbahçe farkı kısa sürede yine onun 2 güzel golü ile açtı ve maçı o periyotta kopardı. Maça dair diğer notlardan öne çıkanlar; Fenerbahçe'nin yine muazzam bir gol sayısı ile maçı tamamlaması ancak buna karşın halen fazla ve kolay gol yeme istatistiği. İnsanlar bu Fenerbahçe'ye alışsın diyorum; ortalama üstünde gol bulan ancak kalesinde fazlaca gol gören bir takım var ortada. Ancak tabi bu gol yeme durumu hücumda tıkandığınız zaman ciddi sorun yaratabilecek bir durum ve bu sorunu düzeltmek tekrarladığımız gibi önemli.

Aykut Kocaman'ın geçmiş senelere göre takıma hücum konusunda kazandırdığı ivmeyi kesinlikle görmek ve hakkını vermek gerek. 13 haftada 35 gol öyle kolay sırt çevirebilecek bir rakam değil. Dün akşam oynanan Buca maçı sonrasında takımın hücum silahları olan Alex'in 9 gol, Niang'ın 8 gol ve Semih'in 7 golü çok güzel istatistikler. Ayrıca dün akşam ilk 11'i gördüğümde çok mutlu olduğum orta sahada Gökay'ın başlaması da çok güzel detay. Gökay'ın çok iyi mücadele ettiğini düşünüyorum, heyecanını sahada olumlu kullandığını söylemek gerek.

Herşeyin güzel gittiği maçın benim açımdan en üzücü anı Aykut hocanın Alex'i oyundan alıp; Alex'in de koşarak soyunma odasına gittiği andı..Aykut hocayı da Alex'i de çok seviyorum, ayırmak mümkün değil ve onlar Fenerbahçe için çok önemli değerler..

Fenerbahçe'nin ilk yarının sonuna kadar olan süreçte kalan 4 maçının en zoru gözüken İBB maçı sırada. Olimpiyat stadındaki o kötü seriyi kırmak ve aynı hafta ligde yukarı tarafı zorlayanların birbirleriyle olan ve zor maçları dikkate alınca İBB maçının zorluğu yanında kritikliği de çok belirgin hale geliyor.

Alex ile başladım, Alex ile bitirmek isterim.

7 yıldır seni izlediğim için, Fenerbahçe için attığın birçok golü canlı görebildiğim, ama hepsine ekran başında olsa da tanıklık ettiğim için çok şanslı olmalıyım. Hani yaşı büyük insanlar bize anlattılar ya oynarken göremediğimiz Fenerbahçe efsanelerini, işte biz de çocuklarımıza, torunlarımıza seni anlatacağız..3.000. Fenerbahçe golü öncesinde "hadi Alex o golü sen at" diye tribünde bağırdığımızı anlatacağız..

İyi ki varsın,
İyi ki Fenerbahçelisin.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Akatlar'da Değerli Galibiyet


Geride kalan hafta Euroleague'de Cholet deplasmanında alınan ilk mağlubiyet sonrası ligde çıkılan Bjk deplasmanı rakip taraftarın yarattığı ortam, Iverson transferi ve onun üzerinden oluşturdukları beklentiler..Olağan Fenerbahçe nefreti ile yaratılan motivasyonu zaten bilirsiniz..

Çocuklar dışarıdan gelen sesleri ve rakibi etkisiz hale getirdiler ve oradan 74-67 ile galip çıktılar.

Beşiktaşlılar Iverson'ın NBA'de süpersonik rakamlara ulaştığı zamanları düşünüp aynısını Fenerbahçe'ye yapmasını beklediler belki ama Iverson'a çok yüklenmek yerine mantaliteye biraz yüklenmek gerek sanırım..

Fenerbahçe formasını o salondan galip çıkaranlar çok değerli bir işe imza attılar..en büyük keyfin Fenerbahçe'yi yenmek olan, küfürün nefes almaktan öne geçtiği yerde kazanmak değerli.

Şimdi h.içi Rytas deplasmanında çok zor bir maç bizi bekliyor, aynı mücadelenin sürmesi dileğiyle..yenilse bile sonuna kadar savaşan Fenerbahçe..

21 Kasım 2010 Pazar

Başladılar


Fenerbahçe kadın voleybol takımı geçen sezon zirveye taşıdığı başarılarına devam etmek için ilk sinyalini yeni sezon öncesi düzenlenen Süper Kupa finalinde verdi. Geçen sezon hem lig play-off finali hem de Türkiye Kupası finalinde devirdiği oldukça uzun isimli rakibi, Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'u 3-1'lik skorla yenen Fenerbahçe Acıbadem süper kupanın sahibi oldu.

Geçen sezon yarışılan tüm kupaları kazanıp Şampiyonlar Ligi finali seviyesindeki o büyük heyecanı bizlere yaşatan sporcuların yeni sezonda kaldıkları yerden yeni transferlerin katacakları güçle yola devam edeceklerini düşünmek çok büyük ve özel bir tahmin yeteneği gerektirmiyor.

Avrupa'da zor rakipler, ligde daha güçlü bir Eczacıbaşı ve potansiyel gücü belli VGSTT.

Fakat bizim kızlar kupaları toplamaya başladılar..
Yolları açık olsun..

15 Kasım 2010 Pazartesi

Alex #100 Gol


Gaziantep maçı kötü bitti ancak büyük futbolcu, adını hiçbir zaman unutmayacağımız ve emeklerine ne kadar teşekkür etsek, ne kadar gurur duysak yetersiz kalacak güzel insan, Alex de Souza Fenerbahçe kariyerinde oynadığı lig maçlarında 100. golüne ulaştı.

İyi ki varsın kaptan,
İyi ki Fenerbahçelisin

14 Kasım 2010 Pazar

Hesap - Kitap


Fikstüre dair yapılan hesaplar, bu hesapların tutması halinde gerçekleşecek durumlar genelde pozitif sonuçlar üzerinden yapılır. Senaryonun kötüsü akla gelse bile düşünülmez. İşte dün akşam hesabın kitaba uymadığı skorları yaşadık. Beraberlik üzerine konsantre olunan Bursa - Trabzon mücadelesinde deplasmanda kazanan Trabzon olunca Gaziantep deplasmanında kazanarak puan farkının daha da artmamasını düşünürken kötü bir oyun sonunda 2-1 kaybettik.

Oynanan oyun üzerine konuşmak istememek bir tarafa hayalkırıklığı yaşadığımı da belirtmek isterim. Maçın başlarında skor avantajını yakalayıp ardından bir durgunluğa girip sanki Gaziantep'in neler yapacağını merak eder bir görüntüde olmak üzücü. Maçı izlerken Aykut Kocaman'ın mevcut kadro opsiyonlarından ne yapabileceği üzerine düşündüğümde aklıma çok standart Kazım / Dia ve Semih / Niang değişiklikleri gelmişti. Ancak bu durumun takımın savunma düzeni üzerinde değil 1-0 üstünlüğünü arttırabilecek bir etkisi olabilirdi belki. Fakat Aykut hoca'nın bu değişiklikleri geç geldi ve dolayısıyla 2.golü bulma konusunda zaman yaratamadık.

Sezon başından beri düzeltemediğimiz en kötü problem ise kolay gol yemek. Dün de maçın sonlarına doğru peşpeşe 2 kötü gol yedik. Maç başına 1'den fazla gol yemek maç kazanma konusunda sorun yaratıyor ve ilerleyen lig haftalarında halledilmesi gereken en önemli problem olarak gözüküyor.

Fenerbahçe'nin Bursa deplasmanı ardından ilk yarı sonuna kadar kalan fikstürünün kağıt üstünde uygunluğundan bahsedip durumu avantaja çevirmekten söz etmiştik ancak o fikstürün en zor ayaklarından Gaziantep deplasmanında 3 puan kaybedildi. Trabzon'un Bursa'da kazanmasıyla fark 8 oldu ayrıca Kayseri ile 6 puan. Bursa ile 4 puan fark ise devam ediyor. O yüzden fikstür konuşurken kağıt üstünde vurgusu yapmaya çok dikkat etmek gerek ve Fenerbahçe'nin ilk yarı sonuna kadar kazanabildiği maksimum puanı kazanıp yukarısı ile aranın kapanmasına çalışması lazım.

Kağıt üstünde uygun fikstürün en zor maçları olarak Gaziantep deplasmanı ve Olimpiyat stadındaki İBB gözüküyordu. İlk ayakta sonuç ortada, Olimpiyat stadında ise o kötü seriyi bozmak artık şart!

11 Kasım 2010 Perşembe

İyi Gidiyoruz!


Barcelona deplasmanında alınan o büyük galibiyetin yalnız ve güzel bir anı olarak kalmaması, Euroleague yolunun uzun mücadelesinin tutarlı devam etmesi açısından Siena'yı da yenmek çok önemliydi. Fenerbahçeli basketbolcular bu durumun farkında olarak son dönemin salondaki en kalabalık taraftar desteğini de alarak ve yine çok iyi mücadele ederek 81-68 galip geldi. 4'te 4 yaparak hepimizi gururlandırmaya devam ediyorlar.

Euroleague'de oynanan ilk 4 maç haftasının sonunda yenilgisiz tek takım olmak ve grubun öne çıkanları karşısında elde edilen galibiyetler yazının başlığının gayet açık ve haklı karşılığı. Dün akşam da Siena karşısında gösterilen savunma ve Barcelona 61 sayısından sonra Siena'yı da 68'de tutmak önemli başarı. Takımın ortaya koyduğu performanstan umutluyum aynı zamanda içinde bulunduğumuz ligin ne kadar zor olduğunu bilecek kadar da gerçekçi.

Branşlar ve dolayısıyla rakipler de şartlar da farklı ama ben bu güzel başlangıcı 2007-08 sezonunda futbol takımının başladığı Şampiyonlar Ligi performansına benzettim. O günlerde Zico ile çıkılan yolun devamında Fenerbahçe Avrupa üzerinde yükselen güneş olmuştu.

Dileğim Fenerbahçe basketbol şubesinin de iyi başladığı bu zorlu Euroleague yolunun uzun sürmesi ve sonunun herkesin aklında kalacak bir şekilde gelmesi.

Yazının sonunda daha da fazla ayıp etmeden kadın basketbol takımına da hakkını teslim etmek ve tebrik etmek isterim. Onların da lige 3'te 3 yaparak girmeleri ve potansiyelleri bir diğer umudumuz.

İyi gidiyoruz!

10 Kasım 2010 Çarşamba

Türkiye Kupası Grup Statüsü


Fenerbahçe dün akşam Türkiye Kupası grup maçlarının ilkinde deplasmanda Ankaragücü'ne 4-2 kaybetti. Tam da burada Federasyon tarafından uygulanan son derece anlamsız grup statüsüne eleştiri getirmenin zamanı diye düşünüyorum; Fenerbahçe kaybetmişken.

Nitekim kupa maçlarının tek maçlı veya bir aşamadan sonra çift maçlı eleme şeklinde oynanmasından yanayım ve olması gerektiğini düşündüğüm bu statü ile dün akşam Fenerbahçe elenirdi. (tabii ki katıldığı ilk turda Ankaragücü ile eşleşmezdi, kadro kurgusu ve konsantrasyon farklı olurdu detaylarını belirtmek gerek) Olayın eleştirisi zaten Fenerbahçe kazandığında veya kaybettiğinde değişecek birşey değil.

Yüzde yüz emin değilim ama futbol takibimde olan hiçbir ülkede kupa maçlarının belli bir aşaması Türkiye'deki gibi grup statüsünde oynanmıyor. Nev-i şahsına münhasır uygulamaların ülkesiyiz!

Grup statüsünün oraya katılma başarısı olan 20 takım için de angarya olduğu o kadar belliyken bu lüzumsuz maçların oynatılmasının karşısında duran sebep çok tanıdık: daha çok para! Ekstra oynatılan maçlar ile elde edilen yayın gelirleri, bu yayınlardaki reklamlar, bahis sektörü için servis edilen daha fazla maç ve bu bahislerden gelen paralar açık seçik ortada.

Bütün bunlar alenen belli iken, Futbol Federasyonu bu son derece anlamsız, sadece belli kesimleri mutlu eden uygulamasından vazgeçerek eski günlerdeki kupa eleme statüsüne dönmelidir.

Kimsenin bu kadar aç gözlü olmaya ve kupanın ruhunu kaybetmesine neden olmaya hakkı yok!

7 Kasım 2010 Pazar

Fenerbahçe 4 - Eskişehirspor 2


Fenerbahçe son dönemde üzerine çok vurgu yaptığımız kağıt üstündeki uygun fikstürüne iyi bir başlangıç yaptı ve Eskişehirspor'u 4-2 yenerek puan tablosunun yukarısındaki Kayserispor ile Bursaspor'un puan kayıpları ile avantajı elinde tutmaya devam ediyor.

Mevcut sakatlar ile sahaya çıkan ilk 11 Lugano - Bilica hariç Bursa deplasmanındaki ile aynıydı. Maça erken golle başlamak önemli detay. Eskişehirspor'dan Pele'nin topu elle düzeltmesi ile kazanılan penaltıyı Alex çok şık bir plase ile ters köşeye gönderdiğinde ben de ters köşeye yattım demeliyim. Karşı kale arkasından herhalde sağa doğru atar dediğim Alex penaltının hakkını ziyadesiyle verdi. Erken gole Eskişehir'in karşılığı ciddi oldu, uzaktan attıkları tehlikeli şutların ardından çok geçmeden golü buldular. Lugano'ya yazının ilerleyen bölümünde ayrıca kızacağım için burada soldan içeri sızıp ortayı yapan Serdar'a karşı müdahale hatasından bahsedip geçiyorum.

Fenerbahçe'nin yenilen gole cevabı çok erken oldu ve çok organize paslaşmaların ardından Gökhan Gönül'ün asistinde Semih'in uzak direk tarafında biraz da uzayarak vurduğu kafa golüyle tekrar öne geçildi. Burada Gökhan'ın asisti öncesi Alex'in onu kaçıran pasınının hakkı teslim edilsin. Golün ardından devre sonuna kadar Fenerbahçe önemli tehlikeler yarattığı Eskişehirspor kalesinde tam devre arasına girmeden Gökhan Gönül'ün muazzam düzgün ve sert şutu ile farkı 2'ye çıkardı.

Tam da burada Lugano konusunu konuşmak isterim. Saha içinde gerginlik yaşamışsın ve sarı kartı görmüşsün. Rakip seni ne kadar tahrik ederse etsin, devre arası olmuş ve senin o gerginliğin üzerine Fenerbahçe skoru 3-1 yapmış; sen sakinleşeceğine soyunma odası koridorunda aynı adamla olayı uzatıp kırmızı kart görüyosun, takımını eksik bırakıyorsun. Bütün bunlar normalde kötüyken bir de zaten daha yeni cezadan dönmüşsün, Bursa deplasmanında 4 sarıyı doldurup oynayamıyosun, döndüğün ilk maçta soyunma odasına giderken kırmızı kart görüyorsun. Bu kadar sorumsuzluk yapmaya kimsenin hakkı yok. Bir kısım taraftar da kendini tatmin edecek diye 2. yarıda Lugano yerine oyuna girip topu ıskaladığı için top her ayağına geldiğinde Bilica'yı yuhlamasın. Kendi futbolcunu maç oynanırken yuhlamayı, ıslıklamayı zaten ömrü hayatımda hiç sevmedim, nefret ettim ama bazı insanlar çok rahatlıyorlar herhalde böyle yaparak. Kızılacak bir adam varsa o Lugano'dur, Bilica'nın yetersiz olması ayrı birşeydir, maçın içinde yuhlamak ayrı birşey ama maalesef sonu gelmeyecek bir vaka gibi.

Maçın 2. yarısına 2 takımın da 10 kişi başlaması herkes için sürpriz olurken bu durum oyuna da etki etti ve tatsız - etkisiz bir oyun çıktı ortaya. Eskişehirspor'un skoru 3-2'ye getirdiği anın taraftarın sırtını dönerek çeşitli manasız hareketlerle eğlenmeye çalıştığı anlara denk gelmesi de artık bana tesadüf olarak gelmiyor. Neyse ki Fenerbahçe'nin 2. golünde imzası olan 3 isim 4. Fenerbahçe golünde de sahneye çıkıp farkı tekrar 2'ye çıkardılar ve maçı da orada kopardılar.

Maçın en parlayan adamı 1 gol - 2 asist ile Gökhan Gönül oldu diye düşünüyorum. Kendisi için de güzel bir istatistik akşamı olarak kayıtlara geçti. Semih'in Niang'ın yokluğunda iyi iş çıkarttığını söylemek gerek. Bursa deplasmanındaki golünden sonra dün akşam Eskişehir'e attığı 2 gol ve bu gollerin anları çok kritik, rakibe ayağa kalkma fırsatı vermeyen cinsten. Mehmet Topuz son dönemdeki iyi performansını yine devam ettirdi, sağ kanatta başladığı oyuna Emre'nin sakatlanması ile orta saha merkezinde devam etti. Mehmet Topuz'un eskiye oranla rakip kaleyi tehdit eden girişimleri olduğunu görüyoruz, bu önemli ve artı bir durum. Dün akşama dair en kötü an Emre'nin sakatlığı sanırım. Oynadığı bölgenin kilit bir yer olması ve orada Fenerbahçe'nin çok alternatifi olmaması sakatlığın uzun sürmesi durumunda baş ağrıtabilir. Emre'ye geçmiş olsun, umarım mümkün olan kısa sürede geri dönebilir. Yobo'ya an itibariyle bravo diyorum ve emin değilim ama bu adam geldiğinden beri sarı kart gördü mü? Sırf bu yüzden bile, Lugano rica ederim biraz sakin.

Fenerbahçe önümüzdeki hafta uygun dediğimiz fikstürün en zorlu ayaklarından birinde Gaziantep deplasmanında, diğeri de süper lige çıktıklarından beri Olimpiyat stadında berabere dahi kalamadığımız İBB olabilir. Üst taraftakilerin birbirleriyle bu kadar çok maçı varken mücadele edip kazanmak gerek ve Fenerbahçe kazandıkça avantajı cebine koyacaktır..

5 Kasım 2010 Cuma

Barcelona Deplasmanında Zafer


Fenerbahçe erkek basketbol takımı dün akşam Euroleague'de Barcelona deplasmanında çok büyük bir işe imza attı, çok büyük bir zafer elde etti. 69-61'lik skorla Barcelona'ya karşı deplasmanda elde edilen bu galibiyet tarihteki yerini alırken Fenerbahçe'ye tutkun olan bizlerin maçın sonunda gözlerinin dolmasını sağladı.

Barcelona karşısındaki mücadele, özellikle muazzam savunma, rakibin gücü karşısında gösterilen direnç alkışı, tebriği, helal olsunu fazlasıyla hak ediyor. Bu Barcelona geçtiğimiz sezonun Euroleague şampiyonu ve sezon başında oynanan hazırlık maçında da NBA'in potansiyel şampiyonluk adaylarından LA Lakers'ı deviren bir takım. Ayrıca evinde Türk takımlarına karşı oynadığı tüm maçları süpürmüş bir takım. Neresinden bakılırsa bakılsın büyük iş!

Dün gece Fenerbahçe bu sezon ulaşmak istediği Final-Four için önemli bir ışık yaktı. Bu büyük zaferin devamı için grupta aynı mücadelenin gösterilmesi, Barcelona deplasman zaferinin yalnız bırakılmaması gerek.

Sırada gelecek hafta çarşamba akşamı Siena maçı var. Bu maçta Barcelona üstüne alınacak bir galibiyet çok güzel olacak. o akşam Sinan Erdem'in fazlasıyla dolması ve desteğin, teşekkürün esirgenmemesi önemli.

Tarihi zaferde emeği geçen herkese teşekkürler, helal olsun!

30 Ekim 2010 Cumartesi

Bursaspor 1 - Fenerbahçe 1


Fenerbahçe için sezonun en iyi oyunlarından, çok iyi mücadele, yakalanan ve verilen pozisyonlar..Maçın skoru 1-1 olunca doğal algı kaybedilen 2 puan şeklinde gözükse de sahadaki oyundan çıkarılması gereken anlamlar daha pozitif olmalı bence.

Maç önü yazısındaki kadro alternatiflerinden daha efektif olacağını düşündüğüm Cristian'ın ortaya dahil olduğu, Mehmet Topuz'un sağ kanatta başladığı ilk 11 tercihi maça giriş ve devam açısından olumlu teshir etti. Buna karşılık Bursaspor orta sahası da 5 kişilik bir ekiple yine kalabalıktı ancak geçen haftaki kalabalık Galatasaray orta sahasına göre daha hücumcuydu.

Maçın ilk yarısında Fenerbahçe'nin oyuna hükmettiğini, Emre, Mehmet Topuz ve Alex'in iyi performansları ile oyunda üstün gözüktüğünü söyleyebilirim. Fenerbahçe erken sayılabilecek dk.da güzel bir organizasyon golüyle de oyununun karşılığını da skora yansıttı. İlk yarıda Bursaspor'un Sercan ile önemli bir tehlikesi dışında Fenerbahçe'nin Bursa kalesine gittiği, topa daha fazla sahip olduğu bir oyun gerçekleşti.

İkinci yarıda iki takım da önemli pozisyonlar üretti, Bursaspor Sercan ile karşı karşıya tadında pozisyonlarda Volkan'ı geçemezken, Fenerbahçe Semih, Mehmet Topuz ve Emre'nin girişimlerinde topu çizgiden içeri sokamadı. Maçın kesinlikle güzel mücadeleye sahne olduğundan ve takip edenlere keyif verdiğinden bahsedebiliriz. Bursaspor da Fenerbahçe de kendi pencerelerinden maçı kazanamadıkları için üzgün olabilir ama diğer taraftan kaybetmenin daha kötü olduğunu düşünmek gerek özellikle gayet iyi oynasa da, mağlubiyeti haketmese de Fenerbahçe böyle düşünmeli.

Fikstürün kağıt üstündeki en zor kısmı geride kaldı ve şampiyonluk yarışında yukarıda olanların aralarında oynayacakları oldukça maç varken Fenerbahçe'nin o kağıt üstündeki avantajı gerçeğe dönüştürmesi gerek. Sezonun ilk yarısı bitene dek oynanacak 7 haftada yapılacak minimum kayıp Fenerbahçe adına çok önemli.

28 Ekim 2010 Perşembe

Bursaspor Deplasmanı


Fenerbahçe yarın akşam Bursapor deplasmanında kritik bir maça çıkacak. Geçen sezonun son haftasında şampiyonluğu kaybeden ile kazananın mücadelesinde Bursaspor'un o kazandığı şampiyonluğun rüzgarı ile yeni sezona başladığını söyleyebiliriz. Sezonun geride kalan 9 haftasında 1'i hükmen olmak üzere 7 galibiyet ve 2 beraberlik alarak şu ana kadarki periyotta önde kaçışlarını sürdürüyorlar.

Maç öncesi Fenerbahçe'nin geçen haftasonu oynadığı Galatasaray derbisinden sakatlıklar ve kart cezası nedeniyle hasarlı çıktığını, Niang - Dia ve Lugano'nun bu nedenlerle Bursaspor karşısında oynayamacaklarını biliyoruz. Halihazırda sakat olan Selçuk ve Özer ile de kadrodaki eksik oyuncu durumu ortada.

Bursaspor karşısında sahaya çıkacak ilk 11 konusunda Lugano / Bilica ve Niang / Semih değişiklikleri çok olası olduğu için orta saha kurgusu açısından 2 değişik alternatif var;

Bunlardan biri son haftaların sürekli ilk 11 başlayanı Dia'nın yokluğunda sağ kanatta Kazım'ın başlaması, Mehmet Topuz & Emre orta saha göbeği ve Stoch sol kanat şekli

Diğeri de son haftalarda gerek formu gerek kontenjanda sıkıştırması nedeniyle oynamayan Cristian'ın Emre ile orta saha merkezi paylaşması, Mehmet Topuz'un sağ kanada geçmesi, Stoch sol kanatta başlama şekli

Bu alternatiflerden orta sahada daha dirençli olmak ve geçen haftasonu Galatasaray'a karşı yaşanan problemleri azaltmak adına 2. kadro alternatifinin daha işlevsel olacağını düşünüyorum. Buna karşılık Bursaspor'un da orta sahasını nasıl kuracağı burada önemli olacaktır nitekim savunma konusunda oldukça titiz gözüküyorlar ve sezon başından beri yedikleri gol sayısı oldukça az (4) ancak diğer tarafta 9 maçta 24 gol atan bir Fenerbahçe var. Oldukça az gol yiyen ile çok gol atanın karşılaşmasında terazinin denge ağırlığını bozacak etken orta saha olabilir.

Maç öncesi Bursaspor lehine olan 6 puanlık fark düşünüldüğünde herkes kendi penceresinden maça farklı anlamlar yükleyecektir lakin Fenerbahçe geride kalan 9 haftalık zor fikstürünün ardından Bursaspor deplasmanından kazanarak çıkarsa her zaman kağıt üstünde vurgusu yaptığım fikstür avantajını lig yarışında lehine çevirecek şansa sahip olacaktır. Dikkatli bakıldığında yarışta yukarı zorlayan takımların birbirleriyle yapacakları maç sayısı hiç te az değil.

ama bütün bunlar kağıt üstünde ve sahaya çıkıp mücadele etmek gerek.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray Derbi Notları


Fenerbahçe'nin 10 sezona taşıdığı üst üste kazanma serisi dün akşam son buldu. Manşetlerin fazlasıyla bu ifade üzerinden olduğunu görüyoruz, gayet normal. Ancak ezeli rekabet çerçevesinde Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı kendi sahasında 10 sezon üstüste yenmesi de normal olmamalı, sıradan bakılmamalı veya karşı yakadan bakıldığında da Galatasaray'ın 10 sezon içinde berabere bile kalamadan her maçı kaybetmesi de normal karşılanmamalı. Böyle bir serinin de günün birinde biteceğini herkesin bildiğini tahmin ederek, Fenerbahçe'nin tarihteki yerini alan bu serisine de hak vermek gerektiğini düşünmekteyim.

Maça doğru yönelirsek Galatasaray'ın maç öncesi içinde bulunduğu durumu biraz daha deşerek (Rijkaard'ın gönderilmesi ve maça 2 gün kala Hagi'nin göreve getirilmesi) yıllar içinde gelişen derby öncesi durumları tersine çevirmek istediğini yazmıştım. Stratejik bir hamle. Karşılaşma öncesi acı çekenin maçta önceki maç /maçlara göre iyi performansı. Psikolojik faktör diyebileceğimiz bu önemli etkenin maça oranı tartışılsa bile etki ettiğini gördük. Bir kez daha maç öncesi maksimum sorunlu olanın sahada önceki maçlara göre olan pozitif oyunu görülürken, daha iyi durumda olanın önceki iyi işlerine yakınlaşamadığı bir durum oldu.

Dün akşamki maça çok yakın tarihli bir örnek olarak ve teknik direktör değişikliği hariç favorinin açık ara Fenerbahçe olduğu, Galatasaray'ın sorunlar yaşadığı 2007-2008 Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçı verilebilir. Maç öncesi yaratılan ortamda (burada herkesin belli oranda payı var)yine Fenerbahçe farklı kazanacak, Galatasaray perişan olacaktı ancak maç aynı skorla 0-0 bitmişti.

Bu işin psikolojik faktörler kısmı bir tarafa sahadaki teknik - taktik tercihlerin de maça etkisinden bahsedebiliriz. Galatasaray'da farklı bir görevde de olsa daha uzun süredir işin içinde olan Tugay'ın Hagi'yi yönlendirdiğini ve Galatasaray'ın sahaya çıkardığı kadro kurgusunda rol oynadığını düşünüyorum. Galatasaray'ın orta sahada - Fenerbahçe'nin Emre & Mehmet Topuz merkezli kurgusunu düşünerek - kalabalık bir dizilişle maça başlaması sezon başından beri burada olup Fenerbahçe'yi izleyebilen Tugay'ın fikri olabilir ve de kendileri açısından maçtaki artıları bu orta saha üstünlükleri oldu demek yanlış olmaz. Buna karşılık orta sahada tam anlamıyla 2 kanat oyuncusuna sahip Fenerbahçe'de Dia ve Stoch'un rakip tarafından kilitlenmesi ve orta saha yardımını yapamamaları Fenerbahçe'nin oyununu bozan en önemli nedenlerden. Kalabalık Galatasaray orta sahası içinde Alex'e de hareket şansı tanınmayınca Fenerbahçe geçtiğimiz haftalarda bahsettiğimiz hücum potansiyelini neredeyse hiç gösteremedi. Maçta akılda kalan pozisyonlara da Galatasaray girdi ve gole yaklaştı. Özellikle ilk yarım saat içinde buldukları 3 önemli fırsatta çizgide Gökhan Gönül ve şutları karşılayan Volkan geri düşmeyi önlediler. Fenerbahçe'nin ise ikinci yarının başında Stoch'un kanadından geldiği ama kaleyi bulmayan tehlike yaratma çabaları oldu.

Fenerbahçe savunmasında Yobo'nun gerçekten çok iyi oynadığının altını çizmek gerek. Ben özetini dahi izlemediğim ve tek görme şansım olan kale arkasından görebildiğimle bunu çok iddialı söyleyebilirim. Yobo, Pino'nun veya Galatasaray'ın daha fazla hasar vermesini dün geceki performansıyla bariz önledi demekte sakınca görmüyorum.

Aykut Kocaman'ın sahaya sürdüğü ilk 11 mevcut şartlar düşünüldüğünde benim açımdan beklenen kadroydu. Bu kadro tercihine çok fazla hücumcu diyenler olacaktır, doğru net kanat oyuncuları olan Dia ve Stoch'un hücumları savunmalarına göre fazla ağır basıyor. Geçmiş blog yazılarından bir veya ikisinde de aynı anda Dia-Stoch-Alex-Niang ile oynamak kolay değil tadında birşeyler yazmaya çalışmıştım. Bu çıkan kadroya tek alternatif haftalardır oynamayan Cristian'ın Emre'nin yanında başlaması ve Dia ya da Stoch'tan birini kesip sağ kanada Mehmet Topuz'un konması olabilirdi. Bunun da yine istenildiği gibi gitmeyen maçta Aykut Kocaman'a nasıl döneceğini tahmin ediyorum.

Sonuç olarak Fenerbahçe'nin 10 sezon üstüste maç kazanma serisi bu maç ile bitti. Galatasaray'ın kazanamama serisi 11 sezon olarak devam ediyor. Başka bir maç önü ortamı olsaydı maçın Fenerbahçe adına daha pozitif geçeceğini iddia edebilirdim nitekim saha içine dair üretilen fikirler ve sahada gösterilen performanslar ne kadar önemli olsa da herşey sahada bitmiyor.

Sonuçta lig yarışı devam ediyor ve Cuma akşamı Bursa deplasmanında yine önemli ve zor bir maç sırada..

23 Ekim 2010 Cumartesi

Fenerbahçe - Galatasaray Derbisi Öncesi


Derbi maç öncesi saha dışına dair haberlerin bu kadar gündemi oluşturduğu bir ortam yakın dönemde yaşanmamıştı. Derbiler öncesi takımların performansa dayalı sıkıntıları olabilir; daha önce de bunun örneklerini biliriz ve takımlardan birinin diğerine göre favori olduğu maçları veya dengede olan maçları çok gördük, yaşadık. Ancak durum biraz daha farklı ve belki Galatasaray yönetiminin haftanın genelinde gördüğümüz aksiyonları bilinçli olarak yaptığını söyleyebiliriz.

Geçen sezonun başında göreve getirdikleri Frank Rijkaard ile yollarını derbi öncesi hafta içi ayırırken hafta boyunca Fatih Terim'e dönen bakışlar kendisinin teklifi kabul etmemesi ve nihayetinde maça 2 gün kala teknik direktörlük görevine Gheorge Hagi getirilmesi ile son buldu.

Derby öncesi oldukça hareketli günler geçiren Galatasaray'ın Kadıköy'e gelirken yaşadığı ruh hali bir kenara içinde bulundukları durumu da biraz da bilerek, seçerek kendileri yaratmış fikrindeyim. Fenerbahçe - Galatasaray ezeli rekabetinin yıllar boyunca maç önü sıkıntı çekeni bariz ağırlıkla Fenerbahçe olmuştur ve bundan emin olamayız fakat Galatasaray yönetiminin tercihleri bu durumu terse çevirerek bir denemede bulunma ihtimali benim gözümde.

Maça bakacak olursak 10 sezon üstüste kaybeden Galatasaray'ın maça 2 gün kala göreve getirilen teknik direktör ile 11. mağlubiyeti alması, takımların son dönem performansları da göz önüne alınarak çok enteresan birşey olmaz. Galatasaray cephesi bu bakımdan rahat olacaktır. Fenerbahçe ise son dönem yakaladığı hatırı sayılır ivme ile ve rakibin son dönem kötü durumu ile fazla favori olarak gösterilmesinin sıkıntısını minimuma indirmek için maça çok iyi konsantre olmalı. Maç öncesi Fenerbahçe cephesinden yapılan açıklamalar bu fazla favori olma durumuna dair negatif havayı dağıtmak için önemli ve yerindeydi.

Galatasaray'ın sahaya nasıl bir taktikle çıkacağı veya eldeki kadroyu nasıl kullanacağı Hagi'nin yardımcısı olarak göreve getirilen Tugay'a ne kadar kulak vereceğine bağlı. Açıkçası son dönem oynadıkları sistemde ani bir değişikliğe gitmelerini pek beklemiyorum. Yukarıda yazdığım gibi Kadıköy'de sürekli maç kaybedilen sezonun 10'dan 11'e geçmiş olması arasında bir fark yok. Galatasaray cephesi zaten kötüyüz, teknik direktör yeni göreve geldi gibi durumlarla rahat olup; kazanırsak şu ortamda büyük iş yaptık gibi bir durumda olacaklar.

Fenerbahçe'nin maça dair yapması gereken dışarıda konuşulanlara kulakları tıkaması, biliyorum zor ama 10 sezondur kazanma serisini düşünmemesi ve mevcut yakaladığı güvenle oynaması gerek. Son oynanan Konyaspor maçında sakatlığı sebebiyle oynayamayan Alex'in iyileşip idmanlarda yer aldığını biliyoruz. Aykut Kocaman'ın Alex'i tekrar kullanması halinde bile son maçta olduğu gibi sol bekte Caner'in oynaması ile kontenjanda problem olmaz. Mehmet Topuz ve Emre'den oluşan orta saha merkezine kanatlarda oynayan Dia ve Stoch'un da desteğiyle potansiyel hücum gücünün yanına mücadelesini ekleyerek kendine avantaj sağlayabilir.

İster Galatasaray yönetiminin tercih etmiş olduğunu düşündüğüm kaos stratejisi, ister 10 sezonluk galibiyet serisi ve takımların buna bağlı ruh halleri olsun ama güzel mücadele, güzel derbi olsun.

Bu derbi mücadelesi maç önü ve sonuyla kitleri çok konuşturan bir ezeli rekabet ancak ligde bu maçtan sonra oynanacak 25 hafta daha olduğu unutulmasın.

başarılar Fenerbahçe

19 Ekim 2010 Salı

Güzel Haftasonu 2


Fenerbahçe Konya deplasmanında kazanarak önüne gelen fırsatı geri çevirmedi ve 8. haftayı güzel kapattı.

Ligde yarışılan rakiplerin aynı anda bu kadar puan kaybettiği hafta kazanmak kısa zamanda avantaj sağladığı gibi pek rastlanır bir durum da değildir. Ancak bu durum üstüste 2 hafta aynı şekilde tekrar etti. Aynı takımlar aynı sayıda puanı kaybederken Fenerbahçe'nin de içinde olduğu üst tarafı zorlayan takımlardan Trabzon ve Kayseri yine kazandılar ve avantaj sağladılar.

Sezona giriş açısından düşünüldüğünde Beşiktaş maçı sonrası seri galibiyetlere ihtiyaç vardı ve Fenerbahçe'nin önünde bulunan fikstüre bakıp 3 maçlık galibiyet serisinin olabileceğini düşünmüştük. bu dönem istenen ve tahmin edildiği gibi gayet başarılı geçerken yukarıda bahsedilen rakiplerin peşpeşe kayıpları ile de pozitif bir hava oluştu.

Dün akşam oynanan Konya maçında Fenerbahçe'nin yine hücum potansiyelini sahada açıkça gösterdiğini söyleyebilirim. Aykut Kocaman takımının hızlı oynamasına çok önem veriyor ve ifadelerinde hız & sürat kelimelerini görmek mümkün. Bu doğrultuda da sahada "uyumayan" ve eskiye göre hızlanan bir Fenerbahçe'yi gördüğümüzü söyleyebilirim. Haftalar ilerledikçe hücumdaki o hareketli ve hızlı oyunun ödülünü fazlasıyla gol atarak alan Fenerbahçe dün Konya maçında bulduğu 4 gol ile ligdeki toplam gol sayısını 24'e, maç başına gol ortalamasını da tam olarak 3'e çıkartmış durumda. güzel istatistik olduğu çok açık ancak savunma tarafında fazla gol yenildiğine veya fazla pozisyon verildiğine dair kontra eleştiriler gelebilir. Doğru, yenilen gol sayısı da 11 ve dün de Konya'ya karşı verilmiş bariz fırsatlar var. Fakat bunun aslında birbirine bağlı olduğu düşünülmeli, hem muazzam hücum edeceksin hem savunmada hiç açık vermeyeceksin. Kolay değil, düşünmek gerek.

Fenerbahçe Konya deplasmanından 3 puanla dönerken, Özer'i kaybetti. Alex'in yokluğunda onun pozisyonunda maça başlayan Özer rakibin sert müdahalesi ile daha önceden sakatlık yaşadığı sol ayağından sakatlandı ve oyundan çıkmak zorunda kaldı. ilk gelen haberler pek net değil gibi, önce kırık ardından tarak kemiğinde çatlak dendi. Fakat sakatlığının önceden problem yaşadığı yerden olması üzücü, umarım kısa sürede geri dönebilir. Özer'e geçmiş olsun..

Şimdi önümüzdeki hafta Kadıköy'de Galatasaray derby'si var ve ezeli rakip an itibariyle oldukça sıkıntılı günler geçirmekte. Galatasaray'ın bu durumu, Fenerbahçe'nin son yakaladığı ivme ve maçın Kadıköy'de olması göz önünde bulundurularak kamuoyunda oluşacak ortamı tahmin edebiliyorum. Bu maça dair bir maç önü yazısı yazmak niyetindeyim ancak özetle tüm Fenerbahçelilere şimdilik sakin olalım çağrısında bulunmak isterim..

18 Ekim 2010 Pazartesi

11 Aykut


dün çubuklu forma aldım.

bence pahalı. kulübe katkı vs. den başka birşeyler de var zaten.

eskiden göğsünde reklam olurdu sadece, sonra kollara eklediler ve artık sırtında da reklam var!

ama çocukluktan beri çok sevmişim o formayı. dizaynı küçük ayrıntılarla her sezon biraz değiştirilse bile o çubuklu forma her Fenerbahçeli için tektir. en çok onu sever, ona sahip çıkarız.

dün yine içimden geldi ve gidip o çok sevdiğim sarı-lacivert çubuklu formayı aldım.

sırtına 11 numara yazılsın istedim,
adına da Aykut.

15 Ekim 2010 Cuma

Blog Tasarım Değişikliği


blog yazmak güzel şey, seviyorum. okumayı, takip etmeyi de aynı şekilde. düzenli yazmak ve her zaman üzerine düşülen konu (lar) hakkında iyi bir içerik sağlamak kolay değil ancak bireye sınırsız bir kendini ifade etme alanı sunduğu çok net. bunu yaparken de çok fazla teknik bilgiye sahip olma şartı yok. benim gibi web dizayn vs. bazı kelimelere bile uzak olan bir adam için blog sayfasını hazırlamak servis edilen hazır hizmetler sayesinde zor olmadı.

blogu kurarken basit bir şablon tercih etmiş, yazıları geniş alana yayan bir şekil seçmiştim. yukarıda bahsettiğim hazır hizmetlerden şablon tasarımcısı içinde gezinirken şu an gördüğünüz yeni şablon hoşuma gitti. belki çok şart değildi ama içimden geldi.

Kara Deryalarda Bir Fenersin blogu 24 Mayıs 2010'dan beri yayında, yaklaşık 4,5 ay olmuş. bir ara heves edip ancak kısa sürede bıraktığım blog yazma işinden sonra düzenli hale gelen blog yazmak için gayet kısa bir süre. ancak amatörce yaptığım bu işi sevdiğimi söylemeliyim.

kara deryaların aydınlanması için yazmaya devam..

9 Ekim 2010 Cumartesi

Sen Türksün Almanyalı!


Maçın üzerinden yine 24 saatten fazla bir süre geçtikten sonra yazmaya giriştim ama sorun değil sanırım nitekim maç öncesi kafamızın şişmesine sebep olan medya ve onun kamuoyunda yarattığı psikolojik baskı da neredeyse bitmiş denilebilir!

Ligin 7. haftası tamamlanır tamamlanmaz tüm dikkatlerin ve dolayısıyla anlamlı-anlamsız türlü haberlerin Almanya - Türkiye maçına çevrildiği bir ortama girmiş olduk. medyanın kendine hedef seçtiği esas aktör beklendiği üzere Mesut Özil oldu. yardımcı rol içinse Almanya'da yetişip Türkiye milli formasını giymeyi seçen oyuncuların en kariyerlisi Hamit Altıntop belirlenmiş gibiydi.

Önce Mesut'a gitti mikrofonlar, dediler ki Türkiye'ye gol atarsan ne yaparsın? muazzam soru gerçekten, yıllardır bunun cevabını öğrenmek istiyorduk hep birlikte. ve dün gece öğrendik.

Daha sonra Hamit Altıntop'a çevrildi kameralar, ona Mesut'u sordular..Hamit Mesut'un kararına saygı duyuyorum ama desteklemiyorum dedi. Hamit sözlerini bitirirken şöyle diyordu: "Ne olursa olsun literatürde kök denilen bir kelime vardır. Her zaman insan köklerine dönecektir."

medyanın istediği olmuştu.

bütün bu konuşulanlar benim canımı sıkmış, açıkçası baymıştı. bir an önce cuma akşamı 21.45 olsun da santrayı görelim, maç başlasın derdine düşmüştüm. ve maç başladı, Almanya istediği gibi oynadı, Türkiye ise seyretti. tertemiz bir skorla maçı hakederek kaybetti.

geriye ise türlü türlü ahkam kesenler kaldı..
onlara sınır yok ama dinleyen çok!

4 Ekim 2010 Pazartesi

Güzel Haftasonu


Gençlerbirliği maçının tekniğine-taktiğine girmekten yana değilim zaten maçın üzerinden 24 saatten fazla bir zaman geçmiş durumda ve de aşağı yukarı belli olan birşey: tribünden dahil olduğun maçın analizini detaylı yapmak pek kolay değil veya çok sağlıklı olmuyor..

genel hatlarıyla Fenerbahçe'nin farklı Kasımpaşa galibiyeti üzerine daha da dengeli bir oyunla ve net bir skorla maçın içinde çok fazla sıkılmadan kazandığı bir maç oldu Gençlerbirliği maçı. ilave olarak sezonun ilk seri galibiyeti oldu. önceki yazıda da vurgu yapmaya çalıştığım üzere olumsuz sezon başlangıcının ardından seri galibiyetlere başlamaya müsait bir 3 maçlık döneme girmişti Fenerbahçe. bunu şu ana kadar lehine çevirmiş durumda. skor bulmada halen sorun yok ve bu kez ligin ilk haftasındaki Antalyaspor maçı ardından kalede gole izin verilmeyen 2. bir maç oldu. savunmanın rakip hücumlara şans vermediği her maç umutlu olabiliriz. lakin Fenerbahçe muazzam bir gol ortalaması ile oynamaya devam ediyor. 7 maçta 20 gol gayet iyi. hakkı teslim edilsin.

Niang konusu hepimiz için mutluluk verici. tartışmasız son dönemdeki en iyi tek forvet performansı. şu ana kadarki istatistiği (ilk Antalyaspor maçında yeni geldiği için oynamamıştı) 6 maçta 7 gol ile taraf olan bizler bir kenara rakiplerin de eyvallah'ını alıyordur diye düşünüyorum..dün akşam her 3 golde de direkt etkisi var. zaten birini atması dışında 2.sinde gole direkt etki etmesi (bu 2. gol ucuz bir kendi kalesine gol değil, Niang'ın ısrarla o topun kaleye girmesi için rakibi sersemletmesi) ve 3. golde Gökhan Gönül'e attığı sıradan olmayan kontra pası. bu arada bu 3.golde Niang'ın pasını topun hızından kesmeyen ve önüne muazzam düzgün alıp zaman kaybetmeyen Gökhan Gönül'e tebrikler. benim fazlasıyla hoşuma gitti. tekrar izlenmesinde fayda var.

Selçuğun sakatlığı çok şanssız oldu. performansı konusunda ben dahil büyük kitleyi memnun edemez ancak Fenerbahçe'nin mevcut kadrosunda alternatifin en az olduğu defansif / merkez orta sahada oynayan Selçuğun sakatlığı sorun yaratabilir (yabancı kontenjanı, Cristian'ın performansı vs.) çözüm için Emre'nin yanına Mehmet Topuz mu yoksa tekrar Cristian'a dönüp yabancı kontenjanında sıkışmak mı? Aykut hocanın bu konudaki hamlesini göreceğiz. Selçuğa geçmiş olsun..

yazının başlığına dönerek yazıyı sonlandırırsak 7. hafta maç sonuçlarının Fenerbahçe penceresinden hep istenen şekilde gerçekleşmesi ve Fenerbahçe açısından güzel bir haftasonu olarak kayıtlara geçtiği şeklinde. sezonun girişinde alınan olumsuz sonuçların ardından güneşin yüzünü gösterdiği bir dönem yaşıyoruz. ancak yol daha çok uzun..

serinin Konya deplasmanında devam etmesi dileğiyle..

28 Eylül 2010 Salı

Kasımpaşa 2 - Fenerbahçe 6


Fenerbahçe için Ali Sami Yen stadı özelinde farklı anlamı olan maç skor olarak ta farklı bitti. dün akşam Ali Sami Yen stadı'nda - önümüzdeki dönem ekstra bir değişiklik olmadığı taktirde - son maçına çıktı Fenerbahçe. yıllar boyu ezeli rakibi Galatasaray ile şehir içi deplasmanına burada çıkmış Fenerbahçe için stada veda idi Kasımpaşa maçı. ve sanki vedaya uygun şekilde fazlasıyla gol gördü ASY kaleleri. bir de tribünlerin boş koltuklarının bu gollere ağırlıkla şahit olmasına sebep olanlar için buraya yazı yazmak istemiyorum! aşağı yukarı tahmin edilebilir..

maç öncesine dönüp bakarsak, 6. haftanın kapanış maçında şampiyonluk için yarışılan rakiplerin aldığı sonuçlar ve puan tablosunda oluşan durum bu maçı kazanmanın mecburiyetten daha fazlasına işaret ederken artık bir galibiyet serisine de başlamanın gerekliliğini ciddi anlamda hissettiriyordu. Fenerbahçe sert fikstürün kağıt üstünde biraz yumuşadığı bir 3 haftalık döneme girdi diyebiliriz. Kasımpaşa maçı ardından Kadıköy'de Gençlerbirliği ve ardından Konya deplasmanı ile bir seri yakalamak ve bunun sonucunda özgüven kazanmak, düzeltemediğimiz o psikolojiyi iyileştirmek adına çok önemli. bu serinin ardından da Kadıköy'de Galatasaray ve ardından Bursa deplasmanı var zaten.

ben kendi adıma Kasımpaşa'nın ligin dibine demir atmış durumda olması, Yılmaz Vural'ın Fenerbahçe maçlarındaki performansı ve takımın geride kalan sürede aldığı skorlar nedeniyle problemli bir süreçten geçmesini göz önünde bulundurarak bu maça temkinli bakmıştım. maçın hemen başında gelen Kasımpaşa golü ile "bu gole rağmen en ufak endişe duymadım" diyenlerden değildim o saniyelerde. bu yenilen golün üzerinden çok geçmeden Ersen Martin'in yaptırdığı anlamsız penaltı ile kendimize geldik. yenilen gole erken cevap her zaman iyidir. ve üstüne çok geçmeden Emre'nin şık golü ve Niang'ın fırsatçılığı ile maç bir anda rahatladı derken hemen 1 dk. sonra Kasımpaşa bir gol daha buldu. bence burada biraz durmak ve Fenerbahçe'nin çok kolay gol yediğine sıkı vurgu yapmak gerek. dün akşam Fenerbahçe savunması Bilica başta olmak üzere Lugano ile birlikte rakibin içeri sızması karşısında hiç birşey yapamadılar ve Fenerbahçe ligde geride kalan 6 haftada 10 gol yemiş durumda. neredeyse maç başına 2'ye yakın bir ortalama ve savunmanın daha sıkı hale gelmesi önümüzdeki haftaların en elzem konusu durumunda.

savunma sıkıntısı dünkü Kasımpaşa maçı özelinde öyle sinyal verdi ki maçın 2. yarısının başında Aykut Kocaman gollerde bariz hatası olan Bilica ve sezon başından beri form tutamayan Andre Santos'u kenara çekip yerlerine Yobo ve Caner'i oyuna sürdü. belki Yobo ilk 11'de maça başlayabilirdi ancak sebebi sakatlıktan yeni çıkması ve Bilica'yı psikolojik olarak bozmamak olabilir (Beşiktaş maçında Yobo yoktu oynadın, geri geldi hemen kesik yedin psikolojisi) ama oynayacak durumda yedekler arasında Yobo varsa Aykut hoca onunla başlayabilirdi diye düşünüyorum. tabi ki Kayseri'de 55 dk. ve dünkü 45 dk. ile Yobo'nun performansı üzerine şöyle veya böyle demek olmaz ama Bilica'nın bende yarattığı etki yetersiz oluşu.

savunmayı yererken Fenerbahçe'nin hücumunu ve potansiyelini övmek gerek. 6 maçta atılan 17 gol maç başına neredeyse 3 gol ortalama demek. tabi ki çok klasik olan "bu Kasımpaşa'ya 6 atsan ne olur" yorumları yapılır ancak 6 gole, sayıya takılmadan belki oyunculara bakmak, ilerisi için pozitif düşünmek gerek. bir kere Alex ile oynanan tek forvet pozisyonunda son transfer edilen 2 yabancı forvet Kezman ve Güiza ile yaşanan hayal kırıklığı ortada. bu zor pozisyona uyum sağlayabilecek, o yalnız rolü goller ile süsleyecek bir oyuncu aradı Fenerbahçe. ve şu ana kadarki performansı ile son tercih Niang ile mutlu olmalı. 5 lig maçında attığı 6 golden de öte saha içindeki görüntüsü ile biz seni arıyorduk dedirtiyor. burada Niang'ın iyi ve ihtiyaç duyulan forvet olması dışında bana göre şöyle de bir şansı var: Dia ve Stoch

Aykut Kocaman'ın bu planlı ve doğru transfer tercihleri Niang'ın bu gollerinin süreceğine işaret. kanatlardan oldukça efektif gelen Fenerbahçe merkezde sürekli hareket halinde olan ve doğru yerde pas bekleyen Niang'ı besledikçe "bu Kasımpaşa'ya 6 golü herkes atar" cümlesi gol sayısı ve rakip ismi değişerek devam edebilir. an itibariyle özellikle Beşiktaş maçıyla başlayan Aykut hocanın Dia tercihi verimini almış gözükmekte ve Dia giderek etkili olmaya başlamakta diyebilirim. Stoch ile Dia'nın aynı anda kanatların her ikisinde birlikte birer koz olarak çıkmaması için 6 yabancı sınırı üzerinde konuşulurken savunması iyi olmayan bu 2 oyuncuyla ve bir de Alex'in sahada oluşu ile zaaf yaşanabileceği de konuşulabilir bana göre. Dia ve Stoch aynı anda tabi ki oynayabilir ama bence bu 2 genç oyuncuya savunma öğretmek te gerekecektir. Alex dün akşam olduğu gibi maç içindeki performansından bağımsız rakip için her an çok büyük tehdittir ve tartışmasız çok önemli bir hücum silahıdır. değerini - katkısını tartışanlarla polemiğe girilmemesi gereken büyük oyuncudur. ancak Alex'in olduğu, forvette Niang ve kanatlarda aynı anda Dia & Stoch'un olduğu oyunu oynamak ta kolay değildir. bunu düşünmek gerek. orta sahada rakibe kaybetmemeyi bilmek gerek.

farklı skor güzel ama yenilen gollere dikkat etmeli. sonuç olarak, 6-2 kazanılan Kasımpaşa maçı Fenerbahçe için bir seriye başlangıç olmalı. ancak aynı zamanda da savunmasına dair problemlerin düzeltilmesi için de can sıkıcı bir ev ödevini yapmakla yükümlü.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 1 - Beşiktaş 1


Fenerbahçe - Beşiktaş derbisi ev sahibi Fenerbahçe için sırtında biriken yükü biraz olsun atıp yolunda daha rahat ilerlemek için kazanmanın şart olduğu bir maç haline gelmiş; deplasmana gelen Beşiktaş için ise sezona başlangıçları itibariyle arkadan esen doğal rüzgarı biraz daha şiddetlendirme, belki Fenerbahçe'ye karşı kazanarak rakibe ağır bir darbe vurabileceği bir ortam yaratmıştı. maçın sonucu Fenerbahçe için yetersiz, Beşiktaş için ise son kertede beraberlik sayısını bulmaları açısından ve özellikle ilk yarıda Fenerbahçe'nin mutlak pozisyonları değerlendirememesi nedeniyle yeterli ve iyi gözükmekte..

biraz detaya girersek Fenerbahçe'nin maça başlayan ilk 11'nde Aykut Kocaman'ın 6 yabancı sınırından dolayı zorlandığı ve Andre Santos / Caner tercihini Andre Santos'tan yana kullanması nedeniyle Dia ve Stoch arasında kaldığını söyleyebiliriz. diğer yabancı haklarının daha değişmez isimlerden oluştuğunu düşünürsek sol bekte Caner veya stoperde Bekir başlamadıkça 6 yabancı sınırı tercihte köşeye sıkıştırıyor. yabancı sınırının Aykut hocanın tercihinde zorlama yaptığı detayı bir kenara çıkan ilk 11'in üzerine ekstra bir eleştiri getirmeyi kendi adıma mantıklı bulmuyorum. diğer taraftan Schuster ilk 11'nde 4 yabancı kullanırken ileride Nobre sağ tarafta Nihat tercihleri dikkat çekiyor, Necip yerine bu tip derbiler için daha tecrübeli olduğunu düşündüğü Aurelio tercihi şaşırtıcı olmuyordu. Quaresma sağ kanatta, Nihat sol tarafta başladılar. bu belki ilk anda Gökhan Gönül - Mehmet Topuz üzerine değil Andre Santos - Dia üzerine hücum etmenin efektif olabilme ihtimalindendi.

maça Beşiktaş daha etkili başladı, sonuçta ofsayt olan ancak İsmail'in kapıp Quaresma'nın direkte patlayan topu ve ardından Guti'nin Nobre'yi araya kaçırdığı aksiyonlar ilk bölümde gerçekleşti. Fenerbahçe ilk yarının ortalarına doğru Beşiktaş kalesinde tehlikeler yaratmaya başladı ve sanırım bu Ekrem'in sakatlandığı anlara denk geldi. Beşiktaş ceza sahasında oluşan karambolde topu önünde bulan Niang kaleyi görüverdi ve tam da bu dk. dan sonra Fenerbahçe 1-0 öne geçmenin rüzgarıyla Beşiktaş kalesine yüklenmeye ve çok önemli pozisyonlar bulmaya başladı. maçı tribünde izlerken aklımda kalan Gökhan Gönül'ün kafa vuruşu, Niang ve Alex'in atamadıkları idi. sonradan özetlerden yakaladığım, maç heyecanında unuttuğum Dia'nın arkaya sarkarak kaçırdığı bir pozisyon daha. Beşiktaş savunması üzerine bu kadar gitmiş ve net pozisyonlara girmişken bunları gole çevirememek maçın 2. yarısının da psikolojik tarafını ister istemez etkiledi.

2. yarıya sakatlanan Emre yerine Özer'i alan Aykut hoca Mehmet Topuz'u Selçuğun yanına göbeğe çekerken Özer onun bıraktığı sağ tarafa geçiyordu. işte tam da burada 1-0'ı koruma psikolojisinin yanına Beşiktaş'ın Guti - Ernst - Aurelio'dan oluşan orta saha merkezinin Emre çıktıktan sonraki Fenerbahçe orta sahasına kurduğu üstünlüğü söylemek gerek. Emre çıkmasa da sorun yaşanabilecek bu eşleşmede durum onun çıkması ardından daha da kötüleşti. oyunu Beşiktaş'ın oynamasına müsade eden ancak kalesinde pozisyon vermeyen Fenerbahçe maçın son 10 dk.sına girilirken Özer'in arkaya kaçırdığı pozisyonda Dia ile yine golü bulamayınca sanırım artık bu maça dair gol kaçırma hakkını doldurmuştu! ve en ciddi tehlikelerini az sonraki penaltı öncesi savuşturan Fenerbahçe kalesi - burada Volkan'ın önce Quaresma ardından Bobo'nun vuruşlarını peşpeşe çıkartması çok iyiydi - maçın bitimine 5 dk. kala düştü. yine Guti'nin ara pasında aslında bariz bir şekilde sağ çapraza giden topta Volkan'ın bana göre yanlış çıkışı ve Bobo'nun bu çıkışı değerlendirmesiyle penaltıya maruz kalındı. Volkan'ın çıkışı hatalı diye düşünüyorum nitekim sağ çapraza açılan Bobo'nun topu düzeltip kaleye yönelmesinde zaman kaybedeceği aşikardı.

maçın içindeki değişikliklere dönersek Beşiktaş Ekrem'in sakatlığında mecburi değişiklikte ters ayaklı İbrahim Üzülmez'i sağbeke aldı, devre bitmeden bir mecburi değişikliği de kalede Hakan'ın sakatlanması ardından Cenk ile yaptılar. dolayısıyla Schuster'in 2. yarıda değişiklik için tek hakkı kalmıştı ve onu 72. dk'da Aurelio - Bobo değişikliği ile kullandı. ancak Beşiktaş'ın orta saha üstünlüğü bu dk.dan sonra da düşmedi. Fenerbahçe de mecburi sakatlık değişikliğini yukarıda da yazıldığı üzere Emre / Özer ile kullandı. son 15 dk.da Aykut hoca 1-0'ı koruma, orta sahada rakibe verilen üstünlüğü dengeleme adına Alex - Cristian değişikliği yaptı. ve maç 1-1 olduktan sonra son dk.larda Gökhan Ünal'ı oyuna aldı. burada düşünülmesi olası ama gerçekleşmeyen bir tercih; Fenerbahçe'nin ters ayakta kalarak sağbek oynayan İbrahim Üzülmez kanadından rakibi zorlamayı denemesi olabilirdi. bunu düşünerek Aykut hoca sol kanada Stoch'u alabilirdi ancak bunun için de Alex - Cristian değişikliğinin olmaması gerekiyordu. Aykut hoca Beşiktaş'ın sağ kanadına yüklenmek yerine ortada güçlenmeyi tercih etti.

sonuç itibariyle maç içindeki dinamikler göz önüne alınınca ve de takımların mevcut psikolojileri düşünülünce son dk.larda beraberlik golü yemek Fenerbahçe için yıkım olurken Beşiktaş içinse oldukça pozitif olduğunu söylemek gerek. Fenerbahçe'nin zor fikstürü iyi geçirmediği ortada ve takımın ayaklanması için Kasımpaşa maçıyla beraber seri galibiyetlere ihtiyacı var.

ve sanki şans ta bizden yana değil?

18 Eylül 2010 Cumartesi

Nur İçinde Yat Naci Ağabey


Anlatacak çok hikayen vardı, dinleyemedik, belki hata ettik. Sevgili Canarino bizden şanslı ve Naci Barlas'ın anılarını çok güzel derlemiş ve sunmuş.

Vefatını üzüntü ile öğrendik ve Fenerbahçe'nin geçmişinden anlattığın bu kısa ama çok değerli hikaye ile bir kez daha ağladık!

nur içinde yat Naci ağabey..


Naci Barlas from okul açık on Vimeo.


17 Eylül 2010 Cuma

Şırnak'tan Gelen Sesi Duyun


Geçtiğimiz günlerde, Dünya Basketbol Şampiyonası'nın hemen ardından sevgili Barış Gerçeker NTVSpor'a güzel bir değerlendirme yazısı hazırladı ve bu yazının ardından Şırnak'ın İdil ilçesinin Okçu köyü İlköğretim Okulu'nda öğretmenlik yapan Sn. Murat Çavdar'dan çok samimi ve değerli bir okuyucu mektubu ulaştı Barış Gerçeker'e.

Öğretmenin istediği çok ekstra bir assist değil, bu samimi istek karşısında harekete geçmek ve bu sese kulak vermek çok zor olmasa gerek? oradaki çocukların basketbolu sevmeleri, basketbol oynamaktan keyif almaları yıllardır korku içerisinde yetişen bu çocuklar için çok önemli.

Şırnak'tan gelen bu sesi duyun lütfen..

12 Eylül 2010 Pazar

Yazmak Kolay Değil?


Fenerbahçe ligin 4. haftasında çıktığı Kayserispor deplasmanında pek kötü bir oyun sonunda 2-0 kaybetti. keşke bu kadar kısa bir cümle ile durumu özetleme imkanı olsa ama durum görüntü itibariyle ve sırf dün akşamki performansa baktığınız zaman öyle değil.

işlerin Fenerbahçe adına iyi gitmediğini gösteren başka bir cümle kurgulamak gerek ama ben o cümleyi nasıl kuracağımı bilemiyorum. Sezona önce Şampiyonlar Ligi ön elemesi ardından Avrupa Ligi play-off turunda veda ederek giren Fenerbahçe için ligi tadında götürmek seçeneğinden başka birşey yoktu ancak zor fikstürün hep en kötü neticesine mahkum bir durum var. Fenerbahçe çıktığı tüm zor denilen maçları kaybetti tıpkı dün olduğu gibi. burada berabere dahi kalınamaması detayı da önemli nitekim sadece dün akşamki Kayserispor maçında oyun gerçekten 0-0'a sıkışmış ve de öyle bitecek gibi devam ederken bile üzerine soru sormak gereken Selçuğun stopere geçişi ardından 2 peşpeşe gol ile kaybetmek kaybetmenin de kötü versiyonlarından.

Aykut Kocaman'ı insan olarak sevmek, onu Fenerbahçe'nin başında görmek ve ne olursa olsun görevine kısa değil uzun süre devam etmesini istemek konusunda içimden geçenleri söyledim, söylerim veya söyleyeceğim. bu apayrı bir konu, başarıya hızlıca ulaşma endeksli Fenerbahçe camiasında da pek zor bir konu. konu dağılmasın ancak Aykut hocaya Kayserispor deplasmanına giden 19 kişi içinde neden Lugano ve Yobo dışında yedek stoper olmadığını sormam gerek sanırım. kesinlikle cevabını bilmiyorum ama Bekir veya İlhan Eker'den biri ya da ikisinin de sakatlığı yoksa neden kafilede olmadığını öğrenmek gerek. Bilica'nın ikinci (+) kontenjana takılıp giremediği 18 kişilik kadroda yedek kulübesinde hem Semih hem Gökhan Ünal olması anlamsız değil mi? hani Alex ile başlanan tek forvet düzeninde maç içindeki duruma göre çift forvete geçilse bile fazla gereksiz bir forvet yedek opsiyonu.

maçın kaybedilmesini tek bir etkene bağlamayı seven bir bakış açım yoktur ancak Fenerbahçe'ye geldiğinden beri stoper oynamamış defansif orta saha Selçuğun özellikle ilk Kayseri golünde golü atan Santana ile ters yönlere giden pozisyon hatası ardından 2. golde ofsayt hatası dikkati buraya çekiyor. bana göre bu bariz tercih hatası dışında Aykut hocanın maça başlayan ilk 11 tercihinde sorun yok. devre arasında Alex'in çıkması üzerine konuşmak isteyenler de olabilir ama bence bu da çok olası ve belki alışmak gereken bir tercih. Fenerbahçe 2. yarı itibariyle 4-3-3 gibi oynamaya çalıştı ancak ister 4-2-3-1 ister de geçiş yapılmak istenen 4-3-3 sahada biraz iyi oynayan oyuncular ile olur. Fakat oyunun neredeyse tamamında çok kötü performans ortaya koyan oyuncuların da bu performansları Aykut hocanın stopersiz Kayseri'ye gelişi kadar sorgulanmalı. tek tek bu böyle diğeri şöyle dememe gerek yok bence.

Avrupa'ya yıllar sonra çok erken veda edişin ardından ligin ilk 4 haftasında 2 galibiyet - 2 mağlubiyet ve zor denilen her maçın kaybedilmesi. sırada istim üstündeki Beşiktaş ile Kadıköy'de oynanacak derby. ne kadar zor ve problemli bir süreç değil mi? derby'nin klasik anlamı dışında ne kadar çok şöyle olursa böyle olur anlamı yüklenecek bir maç. an itibariyle de ne diyeceğimi pek bilemiyorum. yazının başlığında vurguladığım gibi yazmak kolay değil.

Kolay gelsin herkese..

1 Eylül 2010 Çarşamba

Joseph Yobo Transferi


Fenerbahçe'de 6+2+2 yabancı kontenjanının sonuncu hakkı olan yabancı transferi resmi transfer süresinin dolmasına 1 gün kala Everton'ın Nijeryalı stoperi Joseph Yobo ile dolduruldu. bu transferin pozisyonu önceki yazılarda vurgulamaya çalıştığım üzere savunmanın ortasında Bilica'dan daha iyi bir oyuncunun bulunabileceği ve hatta bulunması gerektiği açısından oldukça önemli bence. konuyu dağıtmadan şunu da eklemek gerek; uzun süredir satılması için görüşülen ancak an itibariyle satılamayan Güiza nedeniyle stoper pozisyonu gibi orta sahada defansif pozisyona da takviye yapılabilirdi. Yobo transferi ve Güiza nedeniyle Fenerbahçe şu anda 10 yabancı hakkını da kullanmakta.

Yobo'ya dönecek olursak; 6 Eylül 1980 doğumlu futbolcu kariyerine Michellin Port-Harcourt'ta başlamış ve 1998 yılında Standard Liege'e transfer olmuş. Standard Liege formasını 3 sezonda 46 kez giymiş ve ardından Marsilya'ya transfer olmuş. Ancak Yobo Marsilya'nın formasını giymeden İspanya'ya Tenerife'ye kiralanmış ve buradaki kısa serüvenin ardından Marsilya'ya dönmüş. 2002 yazında Japonya / G.Kore ortaklığında düzenlenen Dünya Kupası grup maçlarında Nijerya ile 3 kez sahaya çıkıp boy gösteren (toplamda 69 kez milli forma giymiş) Yobo 2002 yılından bugüne dek formasını giyeceği Everton tarafından transfer edilmiş. Yobo'nun istikrarı adına önemli bir detay: 2002'den bugüne kadar 8 yıl boyunca Premiership'te Everton formasını istikrarlı bir şekilde giyerek tam 220 resmi maça çıkmış.

Yobo'nun Fenerbahçe savunmasına Premiership'te sürekli ve uzun yıllar boyunca istikrarlı forma giymesi, güçlü fiziği (1.88 m.) ve dolayısıyla hava hakimiyeti ile ekstra güç katacağı aşikar. blog yazılarında vurguladığım "Bilica'dan daha iyi bir stoper alınabilir / alınmalı" cümlelerinin karşılığını bulabileceğimizi düşündüğüm Yobo Everton forması ile çok sıklıkla denenmese de ihtiyaç durumunda savunmanın önünde defansif orta saha da oynayabiliyor. Yobo'nun Bilica'da eksik gördüğümüz özellikleri maçın içinde daha dengeli bir oyun sergileyerek gidereceğini ve Lugano ile daha sıkı bir savunma göbeği oluşturacağını düşünüyorum.

transferin gelişimine de değinmek gerek. Aykut hoca PAOK serisi sonunda savunmaya takviye vurgusunu arttırmıştı ancak bugün öğlen saatlerinden sonra İngiliz basınından görene kadar sanırım kimse Yobo ismini telaffuz etmiyordu. transferin kiralık olması detayını da atlamamak gerek nitekim Yobo'nun Everton ile sözleşmesi 2014 yazında sona erecek.

bir de şans bu ya, Emre Belözoğlu ile Yobo'nun yolları Fenerbahçe öncesi Emre Newcastle'da oynarken kesişmiş, herkesin bildiği gibi saha içindeki ırkçı söylemler suçlamasının aktörleri de bu iki isim olmuştu. ardından yapılan mahkeme soruşturması ile Emre Belözoğlu aklanmıştı. ilginç detay hakkaten. Samandıra'da bunun üzerine muhabbet edeceklerdir sanırım.

yazıyı bitirirken -yorum yapmadan- sadece dikkat çekmesi açısından Aykut Kocaman'ın transferlerini ve oyuncuların ülkelerini yazmak istiyorum;

Miroslav Stoch - Slovakya
Issiar Dia - Fransa doğumlu Senegal
Mamadou Niang - Senegal
Joseph Yobo - Nijerya

ve daha sağlam bir Fenerbahçe savunması için Yobo'ya başarılar..

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 4 - Manisaspor 2


Fenerbahçe Perşembe gecesi 120 dk. sonunda PAOK'a kaybedilen turun ardından taraftarın olmadığı son cezalı iç saha maçında Manisaspor'a karşı galip gelmek zorundaydı. psikolojik olarak yıkıcı bir sürecin içinden geçildiği aşikar. bu sezon 2002-2003 sezonundan bu yana arada katılamadığımız bir Avrupa kupaları sezonu dışında en erken veda edilen sezon olarak kayıtlara geçti.

elde kalan en önemli hedef her zaman olduğu gibi lig şampiyonluğu ve bunun için kazanmaya başlamak şart. Kadıköy'deki son cezalı maç olan Manisaspor maçına çıkan ilk 11'de Aykut hocanın dikkat çeken tercihleri vardı. sezona bariz formsuz giren Andre Santos 6 yabancı kuralı ve aslında formsuzluk sebebiyle yerini Caner'e bırakmış, sakatlığı bulunan Gökhan Gönül'ün yerinde ise herkesin Bekir oynar standart refleksini yanıltan A2 takımından yükselen 18 yaşındaki Okan vardı. Aykut hocanın bu tercihleri dışında son PAOK maçına çıkılan düzen ve oyuncular aynıydı.

maçın ilk yarısında çok fazla gol pozisyonunun olmadığını söyleyebilirim. Emre'nin sağ kanada uzun top attığı ve Okan'ın bu uzun topa durdurmadan yaptığı ortaya Alex'in kalecinin hatasını affetmediği vuruş için söylenecek bir detay: Alex'in hücumcu orta saha mı yoksa forvet mi sorusuna aslında ikisinin arasında oyunu ortadan yönlendiren ancak fırsat kollayıcı bir forvet tipi olduğunu söylemek gerek. attığı gol buna süper bir örnekti.

maçın 2. yarısına golle başlayan Manisaspor attığı golün ardından da etkili pozisyonlara girdi ancak kalede şansını iyi kullanan ve giderek güven veren Mert'i geçemedi. Manisaspor'un golünde Isaac'e kafayı vurduran Lugano duran toptan attığı golle Fenerbahçe'yi tekrar öne geçirdi. burada bana göre önemli bir detay Niang'ın ceza sahasına yakın çevrede takıma belirgin duran top kazandırdığı. topu aldıktan sonra dönüşlerde veya topla dripling halinde bir şekilde rakip savunma kendisine faul yapıyor. nitekim 2. golün duran top faulünü de Niang böyle aldı. ve ardından da peşpeşe 2 golle Fenerbahçe kariyerindeki ilk golleri atmayı başardı. attığı ilk gol gayet şık bir kafa vuruşu. bu kafaya ortayı yapanın da Okan olduğunu söylemek, ortanın da adrese olduğunu vurgulamak gerek. ardından Caner'in assistindeki soğuk kanlı vuruşu da güzeldi. son sezonlarda Fenerbahçe'nin belki de en sıkıntı duyduğu tek forvet pozisyonu için uygun bir isim Niang (Marsilya'da oynadıkları 4-3-3 düzeninden buna alışık) ve önümüzdeki dönem adaptasyon ile daha da efektif olacaktır.

Okan için bir paragraf açmak gerek. Fenerbahçe'nin kamuoyundaki algısı genç yetenekleri harcamak, başka klüpte parlamış yetenekleri köreltmek üzerinedir maalesef. Okan altyapıdan yetişip A takıma kazandırılmış ve dün gece itibariyle uzun yola çıkmış bir genç yetenek. hani Gökhan Gönül'e bişey olursa yerine kimi koyarız sorusunun cevabı için oldukça umut dolu bir cevap. Aykut hocanın vurgu yaptığı "bize aç oyuncu lazım" önemli cümlesinin en aç oyuncularından Okan. dünkü performansı ile hepimizin yüzünü güldürdü. yolunun Fenerbahçe'de uzun olması, başarılarının artması en büyük dileğim. maç sonunda Aykut hocanın şu sözleri de kendisini neden bu kadar sevdiğimin bir detayı aslında: "Şimdi el birliği ile Okan'ın ne şahane şeyler yaptığını söyleyeceğiz. Ondan sonra Okan'ı aşağı çekmek için her şeyi yapacağız. Okan'ın yolu açık olsun, çok sevindim. Okan'ı oynatma kararını verirken Gökhan Gönül'ün yokluğunda kurguyu bozmayalım, oranın bir oyuncusu devam etsin, hataları bizim sevapları onun olsun."

Fenerbahçe için bu maçı kazanmak şarttı ve şimdi milli maç arası. ardından zorlu Kayserispor deplasmanı ve Kadıköy'de Beşiktaş derbisi.

ve belki 1 Eylül tarihi dolmadan savunmaya bir takviye..

25 Ağustos 2010 Çarşamba

PAOK Maçı Öncesi


PAOK rövanşı için 24 saatten az bir süre kaldı ve bu maç geride kalan süreçte alınan skorlar itibariyle Fenerbahçe için stresle dönülen keskin bir viraj halini aldı. negatif sonuçta ciddi kamuoyu baskısının oluşacağı belli iken, pozitif sonuç ise soluk aldıran kocaman bir nefes tadında olacak.

ilk maçta deplasmanda alınan 1-0'lık mağlubiyet eleme maçlarının yakın skorlu olup en kötü olanından. rövanşta ev sahibinin çok erken ekstra fark yapamadıkça her dakika stresi ve baskıyı üzerinde hissedeceği bir skor 1-0. deplasmana gelen takım için ise atacağı 1 golün oldukça değerli hale gelebileceği türden. bu yüzden Fenerbahçe ilk maçta yaklaşık yarım saat 10 kişi oynayan PAOK karşısında en azından 1 gol yapamamanın sıkıntısıyla başlamak zorunda, gol veya goller ararken kalesinde gole izin vermemek durumunda.

bugün maç öncesi yapılan basın toplantısında Aykut Kocaman PAOK rövanşı için pazartesi akşamı Trabzon deplasmanına çıkardığı kadrodan biraz daha farklı bir kadro ile maça başlayacağını söyledi. Aykut hocanın kafasından geçenleri bilemem ama yarın akşam Alex ve Stoch'un ilk 11'de başlayacağını tahmin ediyorum. Trabzonspor maçından hafif sakatlığı olan Semih'in olmadığı Niang'ın önde tek başlayacağı eski bildiğimiz düzen olması muhtemel. ilk PAOK maçında cezalı olan Bilica'nın da hafif bir sakatlığı var ancak oynayabilir. yine son anda ilk maçın kadrosundan çıkan Emre'nin de başlayacağı dolayısıyla ilk maça göre biraz farklı bir rotasyonun olacağı belli.

PAOK ilk maçta son yarım saati 10 kişi oynadığı bölümde gayet organize bir savunma yapıp; Fenerbahçe'ye aradan veya kenarlardan sızacak boşluklar vermemişti. yarınki rövanşta da bunu yapabilirler. burada devreye duran toplar veya mesafeli şutlar girebilir. ayrıca Fenerbahçe'nin acele hücumlarla kendini panikletecek bir ortama sokmaması gerek. sonuçta gol atmak kadar yememek te önemli olacak ve hücumda kaş yapayım derken savunmada göz çıkarmamak gerek diye düşünüyorum. ilk maç skoru aleyhte olmasına rağmen erken atılacak bir gol takımı da taraftarı da pozitif etkiler ama erken gol gelmiyorsa da gerginliği iyi ayarlamak gerek. bu hem Aykut hoca, hem sahada futbolcular hem de tribünde taraftarlar için farklı oranlarda da olsa geçerli.

zor bir gecenin bizi beklediğini biliyoruz ancak sen;

kara deryalarda bir fenersin
senin ışığınla yürüyoruz
biz bu karanlık yolun sonunda
doğacak güneşi görüyoruz