27 Ekim 2012 Cumartesi

Daimi Memnuniyetsizlik!


Avrupa Ligi 3. maç haftasında AEL Limassol deplasmanında vasat bir oyunla, rakibe de hatırı sayılır pozisyonlar vererek, Volkan'ın önemli kurtarışlar yaptığı mücadeleden 1-0 galip ayrıldık. Özellikle ilk yarısında daha kötü olduğumuz ancak 2.yarıda pozisyonlar yaratarak rakip kalede daha etkin olduğumuz deplasmanı Egemen'in kafa golü ile kazandık ve grubun diğer maçında Mönchengladbach'ın Marsilya'yı evinde 2-0 yenmesi sonucunda 7 puan ile liderliğe yükseldik.

İlk paragrafta takımın vasatlığına dair eleştiriyi okudunuz. Bu Fenerbahçe'nin kendisinden daha zayıf AEL karşısında deplasmanda da olsa daha pozitif bir oyun beklentisi açısından normal bir eleştiri. Fakat günümüzün kendini futbol yorumları açısından "en özgürce" ifade etme platformu twitter'da muazzam bir memnuniyetsizlik mevcut. Muhtemelen hayatlarında da mutlu olamayan mutsuz insanlar tepkilerini de bu mutsuzlukları oranında veriyorlar ve mutlu olamamanın kısır döngüsü içerisinde daimi memnuniyetsizliklerine devam etmeyi tercih ediyorlar.

Grubun 3 maç sonundaki durumuna dönersek, aynı maçlar bu kez Kadıköy ve Marsilya'da oynanacak. Fenerbahçe'nin bir kez daha kazanması ve Marsilya'daki maçın lehimize olabilecek skoru ile son 2 haftaya belirli bir mesafe katederek çıkacağımız ortada. Takımın önemli oyuncularının sakatlıkları ile geçen bu dönemde kazanmayı bilmek iyidir, oyunu daha ileriye taşıyacak potansiyel zaten elimizde!

21 Ekim 2012 Pazar

Milli Maç Arası


Yine iyi gelmeyen kötü bir ara. Sıkıntılı bir dönemden geçerken alınan 2 kritik galibiyet ile milli maç arasına girerken bunun o an için nefes almaya, bir soluklanmaya fırsat vereceğini düşünmüştüm. Hepsi milli takımlarda gelişen fazla sayıda sakatlık ve bunun yaratacağı eksik kalma durumu hesapta yoktu.

Dün akşam Bursa deplasmanına direkt ilk 11 oynayan 5 önemli eksikle çıktık. Sahaya 11 kişi çıkıyorsunuz klişesi yerinde dursun bu sıradan bir sakatlık sayısı değildi. Hatta 5 eksik dedim ilk 11 için, 6. eksik Orhan Şam da sağ bek oynaması açısından Gökhan Gönül'ün yerini dolduramadı. Yine uzun süredir sakatlıklar ile boğuşan Serdar Kesimal aylar sonra ilk 11'de ve söz konusu sağ bek pozisyonunda başladı. Bursa'nın baskılı başladığı maçın başlarında sağdan kesilen ortayı yanında rahatsız eden Bursa hücumcusu yokken pek düzgün bir vuruşla kendi kalemize yolladı. Bu kadar süre oynamadıktan sonra çok moral bozan bir durum.

Fenerbahçe kendi kalesine attığı golün ardından toparladı, Krasic'in sağdan ortasında İbrahim'in markajından sıyrılıp çapraza doğru düzgün bir şekilde kafayı vuran Sow skora dengeyi getirdi. Takım golün moraliyle ilk yarı sonuna kadar öne geçecek baskıyı da kurdu ama başarılı olamadı. 2. devre başında Krasic çıktı Stoch girdi ama pek yarar sağlamadı, Bursa'nın kalemizi tehdit eden pozisyonları oldu, Volkan iyiydi. Kulübede gençler var, erken Stoch hamlesi dışında Aykut hoca beklemeyi tercih etti. Sona doğru Sezer ve Semih girdiler ama süre çok azdı, maç 1-1 bitti.

Hoca da demiş sakatlar, eksikler vs. ama nerede olursa, ne şartta olursa olsun puan kaybı kayıptır. Bursa gibi her zaman zor olan deplasmanlarda bazen tam kadro çıksanız dahi kazanamayabilir hatta sahadan mağlup ayrılabilirsiniz. Şampiyonluk mücadelesi böyle sürüyor. Bazen içeride beklenmedik bir kayıp, bazen zor deplasmanda kayıp veya galibiyet, belki alınan 1 puanlar ile...Geride kalan 8 lig haftasında 3 galibiyet ortalamanın altında, bunu kabul edelim ama ligin gidişatı da enseyi karartmaya gerek yok diyor.

Sırada perşembe akşamı Avrupa Ligi'nde oynanacak AEL Limassol deplasmanı var. Aynı anda oynanacak Mönchengladbach - Marsilya maçını düşününce kazanmanın gruptan çıkmak adına fark yaratacağı bir maç oynayacağız. Ortam zor olacaktır ama aydınlatacak potansiyel ortada. Sakatlardan bazılarının geri döneceğini ve galibiyetle Kadıköy'e dönmeyi umuyorum.

9 Ekim 2012 Salı

Nefes Alarak


Alex ayrılığı depremi ve artçıları devam ederken çıkılan Mönchengladbach deplasman galibiyeti ardından 3 gün sonra Beşiktaş derbisi. Oyun yine iyi, skor gayet iyi, 3-0. Goller Sow (geçen sezon GS'ye attığının biraz daha yumuşağı), Gökhan Gönül (2)

Yeni bir düzen var, daha çok basan ve koşan, rakip savunmanın kafasını karıştıran bir durum var. Böyle bir ortamda bundan daha iyisini yapamazdık ve en iyiyi yaptık! Aksi skorlar ve tam tersi durumda içine sokulacağımız durumu biliyorsunuz. Bunu dışarısı kadar içeriden de yapacaklardı. Ne kadar acı değil mi? Neyse, o fırsatı vermeyen tüm herkes, bu anlık eşiği geçmek konusunda önemli bir iş başardı!

15 günlük milli maç arasına çok moralli girdik. Devamı yine zor, bildiğiniz Fenerbahçe zorluğu! Ancak takım kara deryaları aydınlatacak o ışığı verdi, bunu gördük!

5 Ekim 2012 Cuma

Çok İhtiyaç Varken


Tam zamanında kazandı Fenerbahçe. Karanlıkların içinden aydınlığa doğru bir adım attı. Kolay değildi, geride kalan maçlarda skorlar da oyun da kötüydü. Durum vasat ile kötü arasına sıkışmışken, bunların üstüne herkesi üzen, sonu böyle olmamalıydı dediğimiz Alex ayrılığı ve hatta bunun camia içinde yarattığı kutuplaşma ile çıktık Mönchengladbach deplasmanına. Sırtımızda Alex'in kopuşunun tarifsiz gerginliği ile..

Alex canımız, ciğerimiz, Fenerbahçe efsaneleri arasındaki yerini çoktan aldı. Bu konuda başka bir yazı yazabilir miyim bilemiyorum ama bu son ile çok üzüldüğümü ve Alex'i gelinen bu sonda hatalı bulduğumu söylemek isterim. Aykut hoca'nın önümüzdeki sezondan itibaren Alex'sizliğe kademeli geçiş için kafasındakileri gerçeğe dökemeden böyle bir sona kendi kontrolünün dışında geldiğini düşünüyorum. Hoca'nın bu kendi dışındaki kontrolü tahmin edersiniz: Aziz Yıldırım. Nitekim kıskançlık tiviti, Sivas deplasmanında yüzüne bakmama, hocanın heykel açılışına katılmasına rağmen tavrını değiştirmeyen Alex'e hocanın değil başkanın "yeter artık" dediği aşikar. Üzüldüm, 8,5 sezonun sonu böyle olamazdı, olmamalıydı! Uzatmayayım, çok kırgınım ve hatalı buluyorum. Aziz Yıldırım'ı da öyle. Aykut hoca da Fenerbahçe için art niyetsiz düşündüğü birşeyi yapamadı. Yapamaz, çünkü burası Türkiye. Bakış açısı Alex ayrılınca bakarız, varken hep oynasın, sakat değilse hem de 90 dk, oyundan da çıkmasın!

Neyse maça dönmek gerek, bu yeni düzene alışmak gerek! Kuyt - Sow forvetine fişek diyoruz aramızda. Alex'in olmadığı bu düzende rakip defansların kafasını karıştıracak bu fişek hattı, sürekli yer değiştiriyorlar, rakibi şaşırtıyorlar. Dün maça iyi başlamamıza rağmen 1-0 geriye düştük. İşler bu kadar kötü giderken üstüne deplasmanda mağlup duruma düşmek hiç iyi değildi lakin bu kez tersi oldu ve Fenerbahçe ayaklandı! Cristian'ın frikiği ardından devreye girmeye yakın Meireles'in cetvelle çizdiği düzgünlükte şutu ile skoru lehine çevirmeye başardı. Takım mükemmel değil ama içinde bulunduğu şartlara göre ortalamanın üzerinde iyi bir oyunla kapattı ilk devreyi. Maç öncesi yenilmememiz gerektiğini en az 1 puanla Kadıköy'e dönmek gerektiğini düşünür ve isterken ilk devreye bakıp buradan 3 puanı koparmanın çok önemli olduğunu düşünmeye başlamıştım.

2. yarıya da pas trafiğini iyi kullanarak, topu ayağımızda tutma niyeti ve becerisi ile başladık. Skor 2-1 lehimize iken hücuma çıkışta yapılan hata ve garip bir boş koridor zaafı ile karşı karşıya pozisyonda Volkan çok kritik bir top çıkardı. Bu pozisyonun biraz sonrasında yine ceza sahasında fena bir pozisyon önce Volkan ardından Gökhan Gönül ile savuşturuldu. Bu topların kalesine girmesine izin vermeyen Fenerbahçe Mehmet Topal'ın Caner'i sol arkaya kaçırdığı, Caner'in de güzel ortasına Kuyt'ın tek güzel vuruşu ile skoru 1-3 yaptı. Tam iş bitti, deplasmanda 3 puan geliyor derken Mönchengladbach çok erken bir cevap verdi. Savunma hata yaptı, rakip te kendi hücumunun solundan gelen ortaya tek vuruşla gol yaptı. Yenen bu gol sonrası biraz tedirgin ama nedense günün geneline bakınca görece iyi bir Fenerbahçe'nin verdiği güvenle bakıyordum maça. Bol pasa, ayağa pasa devam ettik. Rakibe baskı kurmaya çalıştık ve kurduk. Hatta bu baskının devamında Gökhan Gönül'ün orta alanda kaptığı topu Krasic-Kuyt ve Cristian sırasıyla Mönchengladbach kalesine 4. kere yolladığımızda dünyalar bizim oldu.

Bu kadar zor ve açıkçası kötü psikoloji ile çıktığımız Almanya deplasmanından 3 puan ve tekrar edeyim görece iyi oyun ve mücadele ile Kadıköy'e dönmek çok büyük ve kritik bir iş! Yazının başında da dediğim gibi karanlıktan aydınlığa bir adım attık ama sadece bir adım! Kaybedince tek bir suçlunun belirlendiği, bu tip kazanımlarda o suçlunun adının pozitif anlamda geçmediği bir yorumlama şekliyle devam ediyoruz hayatımıza. Dinlenmek için pek fazla zaman yok, pazar akşamı Kadıköy'de kadın ve çocukların tribünde olacağı maçta Beşiktaş derbisi var. Skor olumlu olursa 15 günlük milli maç arasına büyük bir soluk alarak gireceğiz lakin olumsuz olursa tek suçlu var, orada sizi bekliyor!