30 Mayıs 2011 Pazartesi

Sivas Deplasmanında Şampiyonluk Anıları


Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu ilan etmesinin üzerinden 1 hafta geçti. Gündem sürekli değişiyor ve hatta kazanılan şampiyonluğa dair şampiyonluk yolundaki rakibi geçtim 3. şahıslara kadar varan itirazlar, kabul etmeme durumları sürmekte..

Neyse, o konular gerçekten enteresan! Garip düşünceler, üretilen fikirler, öne sürülen komplo teorileri..Bunlarla ilgili belki sonra üzerine fikirlerimi yazabilirim ama Sivas'a deplase olduğumuz 1 hafta öncesine gitmek ve o güne dair aklımda kalanları paylaşmak isterim. Geç olsun, güç olmasın!

Şampiyonluk mücadelesinde son yıllarda pek görülmediği üzere yarışı haftalardır at başı şeklinde sürdürerek son haftaya kadar geldik. Malum biz Fenerbahçeliler için son hafta hep tedirginlik demek. Ligin son haftası oynanacak Sivas deplasmanı öncesinde de bu kez artık bırakmayız desek te genel geçer bir tedirginlik hakim. Fakat o tedirginlik başka, Fenerbahçe'nin yanında olma isteği ve şampiyonluğu yerinde söküp almak konusunda her zamankinden daha hevesli olma isteği başka.

Maç öncesi hafta içinde Sivas deplasmanına gitmek üzere organize oluyoruz fakat herkes için hafta içinin ne kadar zor ve geçmek bilmediği çok taze bir şekilde hafızalarda. Bir an önce Cumartesi gecesi olsa da Salı Pazarı'nda kardeşlerimizle buluşsak ve Vamos Bien bir kez daha kara deryaları aydınlatan Fener'in peşinden yollara düşse..

Bir şekilde zaman öyle veya böyle geçiyor ve 22 Mayıs Cumartesi gecesine ulaşıyoruz. Salı Pazarı'nda buluşan heyecanlı yüreklerin aklında tek bir şey var: Sivas'a gidip o özlediğimiz şampiyonluğu söküp almak! Tarih 22 Mayıs'ı terk edip 23 Mayıs'a doğru geçerken bizi Sivas'a götürecek otobüs te kendini gösteriyor. Hem de ne göstermek! Emektar 304 oldukça eski bir model ama belli ki vaktinde piyasanın en yakışıklısıymış. Bizler yolları aşmak için otobüse doluşurken, Vamos Bien'den İstanbul'da kalan kardeşlerimiz de bizleri meşaleler yakarak Sivas'a doğru uğurluyorlar..

Ve çok geçmeden otobüsün kaptanının bize vermiş olduğu sinyaller oldukça dikkat çekici. Salı Pazarı'ndan hareket edeli 20 dk. ya oldu ya olmadı ama biz Gebze'ye vardık! Noluyoruz hacılar türevi sorular eşliğinde deplasman otobüsü kendini o süratle zaten buluyor. Tezahüratlar ve Cumartesi gecesinin verdiği rahatlık eşliğinde alınan alkolle bütünleşen emektar otobüs ve Kaptan Arif ile Sivas'a doğru kamçı kırbaç ilerliyoruz.

Sabahın ilk saatlerinde Ankara'dan dostlarımızı alıyoruz ve gün ışığında yola devam ediyoruz. Bu aynı zamanda Ankara'dan bize katılan Romantik Kanaryalar ve Çizgisiz Defter bloglarından arkadaşlarımızın Vamos ile ilk deplasmanı olarak kayıtlara geçiyor. Yola devam ediyoruz ama sabah kahvaltısı için molaya ihtiyaç var. Mola için adres Şoförler Federasyonu. Tam olarak neredeyiz bilmiyorum ama Kırıkkale - Yozgat yolu üzerindeyiz diye tahmin ediyorum. Acıkan karnımızı kimimiz kahvaltı, kimimiz çorba ve bol ekmek ile doyururken tesiste kendi kendine konuşan ama konuştukları pek bir etkileyici olan çilekeş abiye de selam ediyorum. Daha yolumuz uzun..

Sivas'a yaklaştıkça tezahüratlar iyi bir tempo ile devam ediyor. Memleketin yollarını Fenerbahçe diye haykırarak aşıyoruz. Sivas'a yaklaştıkça bulutların rengi iyice grileşirken yağmur da kendini bize yavaştan gösteriyor. Yine tam olarak hatırlayamadığım bir yerlerde klasik deplasman otobüsü duruşlarından birini yapınca dayanamıyoruz Kara Deryalarda Bir Fenersin pankartımızı otobüsten indirip; haykırıyoruz: Haklıyız, Kazanacağız! diye..


Sivas'ın girişinde rutin polis aramasından geçiyoruz ve öğlen 1 gibi şehre tezahüratlarla giriyoruz. Şehirde Sivas ve Fenerbahçe formalı insanlar göze çarpıyor. Sivas için tarihi bir gün ve şehir her zamankinden daha kalabalık ve heyecanlı. Arif Kaptan ile Sivas 4 Eylül Stadı'nın önünde gece buluşmak üzere vedalaşıp şehir merkezine doğru yürüyoruz. Vamos Bien Sivas sokaklarında kendine yemek yiyecek uygun bir yer ararken kendini belki de kalabalık şekilde en uygun yemek yenecek Sivas Belediye tesislerinde buluyor. Şef garson arkadaşa bu kadar kişiye uygun bir menü ayarla artık diyoruz. Sonuç olarak çorbası, Sivas köftesi, şerbeti, ikramı derken uygun fiyata alan da memnun satan da memnun diyebiliriz..Yemek yerken Sivas Belediye başkanı da bize afiyet olsun deyip, akşam maç için bol şans deyince doğru adreste olduğumuz anlıyoruz.

Yemek sonrası Cumhuriyet Meydan'nından stada doğru elimizde kocaman bayrağımız, boyunlarımızda atkılarımız ve dilimizde şarkılarla, tezahüratlarla yürüyoruz. İnsanların kalabalık Vamos Bien grubuna ilgisini görüyoruz, tanımadığımız Fenerbahçeli insanlar bizimle beraber yürümeye başlıyorlar ve stada doğru giderek kalabalıklaşarak ilerliyoruz.

Maçın başlamasına 2,5 - 3 saat kala tribüne giriyoruz. Her zamanki gibi içeriye pankartların sokulmasında sorun var ama pankartlar yine içeri girmeyi başarıyor. Maçı televizyondan izleyenler için sol taraftaki kale arkasındaki yerimizi alıyoruz, pankartlarımızı asıyoruz. Tribüne girerken hızlanan yağmur iyice şiddetleniyor ve hepimiz sırılsıklamız. Başka bir zaman olsa hepimiz farklı tepkiler verebilirdik ama şampiyonluğa o kadar konsantre olmuşuz ki, umrumuzda değil! Maç saatine kadar dakikalar yine geçmiyor.

Maçı biliyorsunuz. Gidip geliyoruz ancak yine tarihi bir maç sonrası Sivas'ı 4-3 yenip 18. şampiyonluğumuzu ilan ediyoruz. Sevinçten akan gözyaşları yağmura karışıyor, kardeşler birbirlerine sarılıyor, mutluluğu paylaşıyoruz. Takımla beraber şampiyonluk şarkıları söylüyor, bu sevince yerinde ortak olduğumuz için, olunması gereken yerde olduğumuz için kendimizi daha da mutlu hissediyoruz. Daha sonra eski günlerdeki gibi taraftar sahaya giriyor, şampiyonluğun kazanıldığı çimlerin üzerinde halaylar çekiyor, çimleri elliyordu.

Stattan çıkarken garip bir şok içindeydik ve hadi artık coşalım, birşeyler yapalım, eğlenelim, yerimizde durmayalım diyorduk. Şampiyonluk sevincinin vazgeçilmezlerinden biri olan yoldan geçen arabaları sallayıp işi ATV'nin yayın aracını sallamaya kadar götürmüştük. Lori kardeşim Ercan cadde üzerinde kutlamaları izleyen işçi arkadaşa sarılıp, öpüyor ve canım benim diyor; Haluk ise küçük bir Sivaslı çocuğun davulunu sırtına geçirip hepimizi coşturuyordu. Şampiyonluk güzel şey, 34 haftanın emeğinin karşılığını almak çok güzel, kardeşlerinle bunu kutlamak hepsinden güzel..

Dönüş yolu tahmin edileceği üzere tarifsiz. Deplasman otobüsü tribün gibi, karşılıklı tezahüratlar, şarkılar, türküler gecenin geç saatlerine dek, yorgun bünyeler uykuya geçene kadar tükenmek bilmiyor..

Arif Kaptan ile İstanbul'a doğru kamçı kırbaç ilerlerken Türkiye yeni güne Şampiyon Fenerbahçe sesi ile uyanıyordu. Hepimizde Sivas'ta söküp aldığımız hak edilen şampiyonluğun büyük mutluluğu ve o tatlı yorgunluğu ile yeniden eve, Kadıköy'e dönmenin güzel hissi..

Bu yolda yürüdüğüm tüm kardeşlerime bir kez daha teşekkürler.

Sonsuza dek Fenerbahçe!

26 Mayıs 2011 Perşembe

Emenike Transferi


Fenerbahçe kazandığı 18. şampiyonluğun mutluluğu henüz tazeyken ilk resmi transferini Karabük'ten Emenike'yi 4 yıllık sözleşme ile renklerine katarak gerçekleştirdi.

Transfere dair genel geçer ilk tepkiler verilen bonservis ücreti üzerine oldu. Fenerbahçe Emenike transferi için Karabük'e 7 milyon euro + sözleşmesi sürerken satışı halinde ise 2 milyon euro daha verecek şekilde anlaştı. Tabii ilk etapta lanse edilen 9 milyon euro'yu ben de fazla yüksek bir fiyat olarak değerlendirenlerdenim. Hani hep denir ya 9 milyon euro veriyosan üzerine 2-3 milyon daha ekle, daha garanti baba adam al diye. Fakat son yıllarda o kadar çok gördük ki garanti baba adam, isim adam vs. ve bu gibi lafların aslında hiç te garanti olmadığını, transfer işinde aslında birçok faktörün yan yana gelerek başarıyı tetiklediğini..

Neyse, Emenike'nin kendisine dönecek olursak geçen sezon Kadıköy'de oynanan Karabük maçına dair yazdığım kayıtta Emenike'ye 1 paragraf ayırdığımı hatırladım. Yazı burada ama tamamını okumak istemeyenler için o 1 paragraf şöyle yazılmış;

Rakip forvet Emenike için kısa birşeyler yazmak gerek sanırım. Geçen sezon 1.lig'de gösterdiği performans aslında bugünlerin sinyalini net bir şekilde veriyordu. Gayet kuvvetli, yeri geldiğinde süratli bir forvet, tipik Afrikalı desek hani çok kötü bir genelleme yapmamış oluruz bence. Dün maçın genelindeki kuvveti ve attığı goldeki sürati Yobo ve Lugano'yu oldukça zorladı. Karabük için çok başarılı bir transfer.

Emenike'nin Aykut Kocaman'ın isteği doğrultusunda transfer edildiğini biliyoruz. Burada Emenike'nin öne çıkan özelliklerinden fizik gücü ve pek tabi sürati önemli özellikler. Türkiye'ye özgü habercilik ile sezonun sonuna doğru yaşının gerçekten büyük olduğu haberleri ortaya atılsa da resmi olarak 1987 doğumlu olması da Aykut hocanın genç transferlerine bir yenisi olarak karşımızda. Genç ve başarıya aç, potansiyel adam ve tabi Aykut Kocaman'ın pasa dayalı ve oyunu daha süratli oynamaya yönelik düşüncesi için kritik bir tercih.

Kritik diyorum nitekim kadroda büyük usta Alex varken tek forvetle sahaya çıktığımız bir düzen mevcut ve elde Niang gibi bir forvet varken Emenike'nin alabileceği pozisyon şimdilik soru işareti olarak beklemekte. Niang'ın veya Emenike'nin kanat forvet gibi oynatılma alternatifleri vs. gibi şeyler konuşulacaktır.

Ben bu transferde Şampiyonlar Ligini aklıma getirdim. Şöyle bir argüman var ya, "abi adam Karabük'te kapalı savunmalara karşı oynamıyordu ki" gibi..işte Şampiyonlar Ligi Emenike için daha da parlamak adına bir fırsat diye düşünüyorum.

Transfer konusunda önceden ahkam kesmenin her daim sorun olacağını düşünürüm. Transfer yapıldığı an tabi ki artısıyla eksisiyle yorumlanır, takıma katabilecekleri ile değerlendirilir. Emenike'nin de yeni sezonda göstereceği performansa göre tekrar geriye dönüp transfer olduğunda neler denmiş bakacağız sanırım.

Kariyerinin Fenerbahçe'de daha da parlaması dileğiyle..

25 Mayıs 2011 Çarşamba

2010-2011 Sezonu Şampiyonu Fenerbahçe


34 haftalık mücadelenin sonunda kazanan Fenerbahçe oldu.

Sezonun ilk yarısını son ana kadar mücadele ettiği Trabzonspor'un 9 puan gerisinde tamamlamasına rağmen Türk Futbol Tarihine geçen bir seri ile oynadığı son 18 maçın 17'sini kazanan ve sadece 1 kez berabere kalan Fenerbahçe 82 puanla ikili averaj hesabının dikkate alınmasıyla lig tarihindeki 18. şampiyonluğunu ilan etti.

Ligin 2. yarısında tarihe geçen performansa imza atıp 51 puanın 49'unu kazanmayı başaran Fenerbahçe sezonun 2. yarısında Kadıköy'de oynadığı hiçbir lig maçında gol yemeyerek şampiyonluğun kazanılmasına dair akılda kalan önemli istatistiklere bir başkasını eklemeyi de başardı.

Bu şampiyonluğa dair kırılma anları ve bazı detayları daha sonra yazmayı düşünüyorum lakin ayırt etmeden çok sevdiğim iki güzel insan Aykut Kocaman ve Alex de Souza adına ayrıca çok mutlu olduğumu ve bu şampiyonluğun kazanılmasındaki büyük payları nedeniyle yüzümün daha da güldüğünü söylemek isterim.


Fenerbahçe'nin şampiyonluğu tüm sevenlerine kutlu olsun.

Not: Şubat ayının sonlarında blogda paylaştığım enteresan detayın gerçekleşmesi de önümüzdeki sezon için karamsarlık yapmasın; tam tersine bunu kırmak için mücadele edelim..

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Dayanın Çocuklar!


Fenerbahçe ligin 2. yarısında gösterdiği büyük performansa sezonun Kadıköy'deki son lig maçında 6-0'lık Ankaragücü galibiyetini ekledi. 18. şampiyonluğu kazanmak için artık Sivas deplasmanında son bir kez daha kazanmak gerek.

Kelimelerle tarif edemediğimiz, çok büyük futbolcu, efsane olması erkenden kesinleşmiş güzeller güzeli insan Alex de Souza üçü penaltıdan, biri serbest vuruştan ve de muazzam bir aşırtma golü olmak üzere 5 gol atarak hiçbir yere sığmayan istatistiklerine bir yenisini eklemeyi başardı.

Biz tribünde, futbolcular sahada bu şampiyonluğu ne kadar istediğimizi gösterdik. Ancak henüz şampiyon olmadık ama olmak için ortada bariz görünen bir mücadele, çaba ve istek var.

Ligin 2. yarısında oynadığı 16 maçta 15 galibiyet alan, Kadıköy'de oynadığı hiçbir maçta gol yemeyen takımın ve bu takıma ait her bireyin emekleri için sonsuz saygı ve alkış.

Artık Sivas'ta son bir 90 dakika, son kez mücadelenin devamı..

Tarihe geçmek için 1 maç daha dayanın. Buraya kadar getirdiğiniz büyük performansın taçlanması için 1 maç daha dayanın.

Başarırsak tarih bizi yazacak..

12 Mayıs 2011 Perşembe

Şampiyon Fenerbahçe Acıbadem


Fenerbahçe Acıbadem Kadın Voleybol Takımı 2010-2011 sezonu play-off final serisinde rakibi Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'u üç maçta da yenerek üst üste 3. kez şampiyon oldu.

Bu sezona Dünya Kulüplerarası Voleybol Şampiyonluğu gibi büyük bir başarıyı da ekleyen Sarı Meleklere bir kez daha teşekkürler ve tebrikler.

Armanın gururu olmaya devam ediyorlar..

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Karabük Deplasmanı


Şampiyonluk mücadelesinde bir hafta daha geride kaldı fakat bitime iki hafta kala değişen birşey yok. Fenerbahçe Karabük deplasmanında 1-0 kazanırken, Trabzon İzmir'de Buca'yı 2-1 yenerek son iki haftaya puan eşitliğinde ikili averaj farkıyla girdiler.

Fenerbahçe'nin fikstüründe kalan en zor maç konusundaki ağırlıklı fikir Karabük deplasmanını işaret ediyordu lakin Fenerbahçe'nin her maçı çok zor! Fenerbahçe'ye İnönü zor, Seyrantepe zor, Kadıköy'de Bursa zor, Antep zor, Karabük deplasmanı zor, gelecek hafta Kadıköy'deki Ankaragücü maçı zor. Peki ya bu maçlar Trabzon'a zor değil mi?

Psikolojik faktörlerin hep Fenerbahçe aleyhine olması hatta bazen bu psikolojik faktörleri geçip alenen somut örneklerin (bürokratik soslu Trabzon'un şampiyon olmasını istiyoruz beyanları vb.) göz önünde olması eşit olması gereken şampiyonluk yarışı üzerine düşünmeyi gerektiriyor. Emenike oynamadığı için komplo teorileri üretenler, Buca'nın yelkenleri suya indirmiş kadrosunu ve farklı pozisyonlarda oynatılan oyuncuları hakkında konuşmak istemiyorlar. Selçuk Karabük'te kırmızı kart görmeliydi diyen birisi bir hafta önce Trabzon-Antep maçında ceza sahası dışında olup faul olmayan pozisyonda olan penaltı + kırmızı kart için doğru karardı diyebiliyor. Bu örneklerin bildiğiniz üzere sonu yok. Zihinler oldukça geniş ve yaratıcı, herkes tertemiz onuruyla mücadele ederken; Fenerbahçe günahlarına her gün bir yenisini ekliyor!

Neyse futbola dönmeye çalışırsak Karabük deplasmanı beklendiği gibi zor oldu. Özellikle ilk yarıda etkili ataklar geliştirdiler, Fenerbahçe kalesinde tehlikeler yarattılar ve buna karşın birkaç pozisyon dışında Fenerbahçe rakip kaleyi fazla zorlayamadı. Özetle Karabük gayet konsantre ve iyi mücadele ederken Fenerbahçe istediği baskıyı kuramadı diyebiliriz. Maçların ilk yarıları bittiğinde Trabzon Buca karşısında 1-0 öndeyken Karabük'te ise gol yoktu. Stres Fenerbahçe'den tarafta, gergin bir bekleyiş hakimdi. Maçın 2. yarısında daha etkili oynayan ve şampiyonluk için aradığı golü Lugano ile bulan Fenerbahçe Karabük deplasmanından bir önemli 3 puan daha çıkartarak son 16 lig maçındaki 15. galibiyetini elde etti. Fenerbahçe'de inanılmaz bir mücadele ortaya koyan, sayısız kritik kademenin ve müdahalenin sahibi Gökhan Gönül Fenerbahçe'nin en iyisiydi. Zaten kişisel fikrim Gökhan Gönül'ün şu anda bu ligin en iyi yerli oyuncusu olduğu şeklinde.

Maça dair akılda kalan görüntülerden biri olarak Karabük kalecisi Tomiç'in 90+ da kullanılan kornerde kaleyi bırakıp Fenerbahçe ceza sahasına gelmesini not etmek gerek. Belki atacağı gol ve Karabük'e kazandıracağı 1 puan onun için çok önemliydi? Olabilir diyelim, geçelim. Karabük yedek kalecisi Bülent Ataman'ın beğenmediği hakem kararının ardından sahaya attığı ayakkabısından ise hiç söz etmeye gerek yok, 2 hafta sonra da gerekirse Trabzon maçında atar, bunu da geçelim.

Fenerbahçe'nin 2 hafta daha sabretmesi, dayanması gerek. Bu hafta Ankaragücü maçı da Karabük maçından farklı olmayabilir. Sakin olmak, sahadaki mücadeleyi bırakmadan sonuna kadar şampiyonluk için savaşmak gerek.

Herkes tribünde ve sahada dişini biraz daha sıksın.

6 Mayıs 2011 Cuma

5 Mayıs 2011 Perşembe

5 Mayıs 1996


Yine tarihi bir gün, Fenerbahçe için unutulmaz maçlardan biri.

Bu kez biraz daha yakın bir tarih. 5 Mayıs 1996 tarihinde Fenerbahçe ile Trabzonspor yine bir şampiyonluk mücadelesindeler ve 32. haftada Avni Aker Stadında karşılaşıyorlar. Trabzonspor, maç öncesinde Fenerbahçe'nin 1 puan önünde lider ve maça çok hızlı girip; devreyi de Abdullah'ın golüyle 1-0 önde kapatıyor.

İkinci yarının başlarında, 55. dakikada Oğuz'un frikik golüyle skor 1-1 oluyor. Trabzonspor kendisine beraberlik yetmesine rağmen saldırdıkça saldırıyor fakat golü bulamıyor. O güne dair akıllarda kalan sis ise Avni Aker üzerine iyiden iyiye çöküyordu.

Maçın 83. dakikasında sol kanattan Erol Bulut'un ortasında arka direkte sislerin ardından Aykut çıkıyor ve Trabzonspor ağlarını sarsıyordu. Fenerbahçe Avni Aker'de 2-1 kazanarak lig tarihi boyunca en uzun süre beklediği (6 yıl) şampiyonluğa çok yaklaşıyor ve 5 Mayıs 1996 günü Fenerbahçe tarihinin unutulmazları arasına giriyordu.

O tarihin üzerinden 15 yıl geçti ama o güne etki eden karakterler yine aynı camiaların şampiyonluk yarışı için karşı karşıyalar. Şenol Güneş yine Trabzonspor Teknik Direktörü, Fenerbahçe'nin galibiyet golünü atan ve 5 Mayıs 1996'yı unutulmaz yapanlardan Aykut Kocaman ise artık Fenerbahçe Teknik Direktörü.

3 Mayıs 2011 Salı

3 Mayıs 1989


Tarihte bugün, 22 yıl önce Fenerbahçe - Galatasaray ezeli rekabetinin unutulmaz maçlarının ilk sıralarında yer alan ve belki de en akılda kalan maçlarından biri oynandı.

3 Mayıs 1989 tarihinde Ali Sami Yen Stadında oynanan Türkiye Kupası çeyrek final rövanş maçının ilk yarısını Galatasaray 3-0 önde kapatmış ve devre arasına yakaladığı bu net farkın keyfi ve rahatlığı içinde girmişti. O tarihte 10 yaşında olan ben gündüz oynanan maçın ilk yarısı bittiğinde okuldan yeni çıkmış ve Galatasaraylı arkadaşlarım tarafından eve dalga geçilerek gönderilmiştim.

Eve geldiğimde Aykut Kocaman'ın o fizik kurallarını zorlayan yukarıda fotoğrafını gördüğünüz golü Galatasaray kalesini sarsmış ardından Şeytan Rıdvan'ın asistlerinde Hasan Vezir'in hat-trick'i ile Türk futbol tarihinin en unutulmaz ve en büyük geri dönüşlerinden birine şahit olmanın mutluluğunu çocukça yaşamıştım.

Fenerbahçe ilk yarısını 3-0 yenik kapattığı maçı ikinci yarıda bulduğu gollerle çevirip 3-4 kazanmıştı. Ertesi gün okula gittiğimde Galatasaraylı arkadaşlarıma sessizce bakmıştım, birşey söylemeden o gururu sessizce ve çocukça yaşayarak..

3 Mayıs 1989 tarihini hafızama bu şekilde kazıyanlara selam olsun!

2 Mayıs 2011 Pazartesi

İnandık Size


Lig yarışında bir hafta daha geride kaldı ve biz şampiyonluğa inanmaya devam ediyoruz..Sabırla, büyük mücadeleyle, son ana kadar direnerek, sahada ve tribünde inanarak..

Sezonun 2. yarısından itibaren başlayan ve bugüne kadar taşınan - eğer şampiyonlukla taçlanırsa tarihi bir istatistik olarak kayıtlara geçecek - galibiyetler serisiyle son 3 haftaya girerken şampiyonluğa kim ulaşırın cevabı net değil ama Fenerbahçe 2'li averajı elinde bulundurmasıyla karar verici pozisyonda. Ayrıca sözkonusu 2'li averaj sezon sonunda Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında puan eşitliği olması durumunda çok kritik bir detaya sahip ve o kritik detayı da Fenerinbahçesi blogu hatırlatmış. Bana göre çok değerli ve hatırlanması gereken bir an! O gün Fenerbahçe 3-2 kaybettiğinde üzerinde çok durulmayan o an 3 hafta sonrası için vakur bir şekilde beklemekte!

Dün ise bizim beklediğimiz günlerin en önemlilerinden biri olan 1 Mayıs'tı ve sabahın erken saatlerinde yola çıkıp; işçinin-emekçinin-hayat kavgası verenlerin yanında Taksim Meydanına doğru yürüdük. Vamos Bien bu güzel ve değerli günde 1 Mayıs'a katılan diğer tribün gruplarının aksine Taksim'e yine toplu halde gelmeyi tercih etmedi ve önceden olduğu gibi Kazancı Yokuşu başındaki trafik ışıklarında toplandı. Meydan yine çok kalabalık ve çok güzel. Şarkılar, türküler hep bir ağızdan coşkuyla..Kara deryalarda bir fenersin ve haklıyız, kazanacağız diyerek Taksim'den Kadıköy'e bir başka heyecana ve umuda doğru..

Umudu Kadıköy'e taşıyan bizler Stoch'un daha maçın hemen başında İBB ağlarını bulan golüyle inancımızı arttırırken, tam devre biterken Alex'in son dönemde alışkanlık haline getirdiği bir başka güzel kafa golüyle şampiyonluk için daha da hırslanıyor ve tribünde özellikle 2. yarıda futbolcuların mücadelesine ortak oluyorduk.

İBB karşısında 2-0 kazanarak sezonun 2. yarısında oynadığı 14 maçta 13. galibiyetini alan Fenerbahçe bu çok değerli performansın yanına ligin 15. haftasında 2-1 kazandığı Karabük maçından beri Kadıköy'de gol yememe istatistiğini de eklemiş durumda (üstüste 8 maç). Yukarıda şampiyonluk ile taçlanırsa tarihi bir istatistik olarak kayıtlara geçecek dediğim bu büyük performans her ne olursa olsun büyük alkışı hak etmiştir ve her durumda hakkı teslim edilmelidir.

Maçın tamamında bir kez daha çok iyi mücadele eden, önemli pozisyonlar yaratan ve "inandık size" koreografi çalışmasının içinin boş olmadığını gösteren futbolcuların çok yorulduğunu biliyorum ve hatta görüyorum. İnandık size görüntüsünün ortaya çıkmasında nasıl tek tek kartonların dizilmesi için bir emek varsa sahada da öyle bir emek var..

O büyük güne kadar 3 hafta daha sabretmek, direnmek, dayanmak gerek..

Mücadeleye devam..

1 Mayıs 2011 Pazar

1 Mayıs Kutlu Olsun


Hayata emek ve dayanışma ile değer katanların,
Emeği ile mücadele edenlerin,
Hayat kavgası veren işçinin, işsizin, emekçinin,
Özgürlük, Eşitlik, Adalet ve Barıştan yana olanların

1 Mayıs'ı kutlu olsun!

Bu sene de önce Taksim Meydanında ardından Kadıköy'de haykıracağız!

Kara deryalarda bir fenersin
Senin ışığınla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz