22 Aralık 2011 Perşembe

Sakin ve Sabırlı


Pazar akşamı bir önceki haftanın kapanış maçında hırs, nefret, direnç karışık bir maç sonunda Trabzon'u 1-0 yenip; yeni haftanın ilk maçında Antalya deplasmanına çıktık. Bu sezon Fenerbahçe'ye reva görülen nice şeyden sadece bir tanesi önceki haftanın kapanışını yapıp; yeni haftanın açılışını yapmak!

Yayıncı kuruluşun açgözlü olmasından dolayı maçın başlama saatine tekrar isyan etmeyeyim ancak bu adamların dekoderlerinden ne kadar uzak olursak o kadar doğru yapmış olacağımızı, daha az dekoder - daha çok radyo söylemimi tekrar belirteyim.

Antalya deplasmanını 90 dk. olmasa da işten çıktıktan sonra yolda radyodan dinledim. Maç başladığı gibi 0-0 bitti. Teknik-taktiğe bu sezon girmeyeceğim onu zaten biliyorsunuz da teknik-taktik deyince benim pek bir sahip çıktığım Bienvenu'nün boş kaleye kaçırdığı golü radyoda duyduğum andaki hislerim enteresandır, şimdi onu buraya nasıl yazacağımı bilemiyorum lakin yazının başlığına yazdığım gibi sakin olmalı diyorum. Bienvenu yeteneksiz olabilir, yetersiz olabilir, Fenerbahçe'nin bu sezon yaşadıkları nedeniyle Niang'ın apar topar gitmesi ile transfer sezonu kapanırken son anda Aykut hocanın listesinin sonlarında da olsa transfer edilmiş olabilir vs.

Şimdi bütün bu 3 Temmuz gününden düne kadar bize dayatılan herşeyi ama herşeyi bir düşünün, bir de Bienvenu'nün boş kaleye kaçırdığı golü. Hangisi daha insanca? Hangisi daha masum?

Merak etmeyin ben farkındayım Bienvenu yetersiz bir kardeşimiz ama derdimiz onu sözlerimiz, cümlelerimiz ile paramparça etmek olmamalı, sakin olmalı enerjiyi neredeyse 5,5 aydır tüm gücüyle saldıranlara yöneltmeliyiz. Tabii kimseye ne yapacağı daha doğrusu neye nasıl tepki vereceği konusunda etki edecek gücüm yok, öyle birşey olamaz zaten.

Bu hayatta hep mazlumdan yana olan ben bırakın da Bienvenu'den yana olayım. Her zaman iyi olanın, çok yetenekli olanın yanında olabiliriz ama arada sırada yeteneği süper olmayan fakat mücadele edenleri de düşünün.

Fenerbahçeli her birey bu sezon takımına veya futbolcusuna tepki verirken sakin olmalı ve 3 Temmuz'dan bugüne kadar bize dayatılanları düşünüp zor olsa da son sözü söylemek için sabırlı olmalı.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Fenerbahçe Söyleyecek Son Sözü


Lakin bu son sözümüz değil, daha söyleyecek sözümüz var. Sakın bitti sanmayın!

Dün akşama dair her Fenerbahçeli'nin içindeki duyguları belki tahmin etmek olası ancak hissetmek çok zordu. Hissetmeniz için Fenerbahçeli olmanız, çok seviyor ve Fenerbahçe'yi yaşıyor olmanız gerek. 3 Temmuz'dan beri her şeyin farkında olmalı, geride kalan sürede dayatılanları, adeta gözünüzün içine bakarak sizinle dalga geçmeye çalışanları bilmeniz gerekli.

Sahada olup biten bu hislerden farklı olabilir mi? Orada emek veren Fenerbahçeli futbolcuların, Aykut Kocaman'ın duygularını bir düşünün. Onlara diyorlar ki sizin geçen sezon tarihe geçen 17 maçlık performansınız hileli, kazandığınız şampiyonluk ta sizin değil başkalarının eseri.

Siz şike ile kazandığınız şampiyonluk nedeniyle Şampiyonlar Ligi'ne gidemezsiniz, yerinize hakkını çaldığınız, tamamen kendi hakkı ile kimseye sırtını dayamadan 82 puan alan Trabzonspor Şampiyonlar Ligi'ne gidecek. Çünkü onlar temiz, aman Fenerbahçe şampiyon olmasın da onlar şampiyon olsun diyenler temiz, sadece Fenerbahçe kirli!

Aykut Kocaman geçen sezon kazanılan 82 puanın üzerine saymaya devam ediyoruz demişti. Fenerbahçe bunca sıkıntıya, kaybettiği kadro gücüne, sakatına-eksiğine, aylardır medyası ve onun zehiri ile oluşturulan kamuoyu algısına rağmen 34 puanla hala zirvede. Aykut hocanın vurgusuna göre 116 puan. Peki ya siz? Sizin sıkıntınız, derdiniz ne? Üzerinize kim geliyor, nelerle boğuşuyor veya kime direniyorsunuz? Bu 21 puan veya 103 puanınızın sebebi ne?

Sizin bahanelerinizi bilemem ama Fenerbahçe'nin son sözünü daha duymadınız.

Bu dün akşam 1-0 kazandığımız veya 16 hafta sonunda oluşan fark kadar değil.

Sabredin, biz çok çok sabrediyoruz!

12 Aralık 2011 Pazartesi

Direnin Çocuklar!


Haftalar geçtikçe, bu düzen en akla gelmeyecek skandalları gayet normal gibi gösterip topluma bakın biz sizi böyle yönetiyor, adaleti böyle sağlıyoruz ve sizi salak yerine koyduğumuzu sanıyoruz dedikçe Fenerbahçe o düzenin çarkına çomak sokacak, direnmeye devam edecek!

Bu gece Bursa deplasmanında net bir skorla 0-2 kazanan çocuklar direnmeye devam ettiler. 3 Temmuz'dan beri normal diyemeyeceğiniz onlarca değil yüzlerce detay varken; Fenerbahçe kendisine oranla sorunsuz, ortamı gayet uygun ve 3.5 yıl sonra ligde yenildiği ezeli rakibi ile halen aynı puanda, inatla bu kumpasa katkıda bulunan, ortak olan, sahip çıkanlara rahat vermiyor!

Semih 15. haftada ligdeki ilk golünü atıyor ama öte yandan Stoch zımba gibi vurmaya devam ediyor, ağları sarsıyor! Gerçekten de bir sanat eseri olan "şike operasyonu"na direnen çocukları tarih yazmaya devam ediyor. Onların kazandığı her galibiyet boğazlarda düğüm, suratlarda acı bir ifade bırakıyor!

Ve biz herkes için adalet isterken, Fenerbahçe'nin bu direnişine ortak olmaktan dolayı onur duyuyor ve tahmin ettiğiniz üzere Pazar akşamını bekliyoruz!

7 Aralık 2011 Çarşamba

Fenerbahçe Yalnız Değil!


Bu akşam Galatasaray maçı var. Arena'da deplasmandayız. Bu kez yönetenlerin daha kolay yönetebilmek adına getirdiği yasak ile deplasmanda oynayacak takımın taraftarı kendine ayrılan yere alınmayacak!

Çok eskiye gitmeye gerek yok, geçen sezon Arena'nın açılış derbisinde, 18 Mart'ta oradaydık. Normalde olması gerektiği gibi! Fenerbahçe'ye ses verdik, mücadelesine ortak olduk.

Bu kez Fenerbahçe'yi orada yalnızlığa ittiler. Fenerbahçe için, Fenerbahçe lehine bir ses çıkmayacak orada! Dışarıda milyonlar, kimisi tv, kimisi radyo başında, bazısı özgür, bazısı özgürlüğünden mahrum! Hepsinin ortak bir heyecanı var ve aslında yıllar boyu ezeli rekabette üstün geldikleri Galatasaray maçına bu kez başka bir gözle bakıyorlar.

Fenerbahçe'nin golü veya golleri tarih boyunca Galatasaray ağlarına giren gollerden çok farklı olacak. Fenerbahçe kaybederse canı her zamankinden çok sağ olacak, kazanırsa sıradan bir Galatasaray galibiyeti olmayacak. Belki de berabere bitecek ama Fenerbahçe'nin 5 aydır verdiği mücadele bitmeyecek!

Geçen sezon Arena'da olanlardan biriyim ve o geceyi ömrümün sonuna dek unutabilmem mümkün değil! Alex'in son dakikalarda gelen maçı kazandıran golündeki sevincimi de, onun deplasman tribünündeki bizlere verdiği selamı da unutamam!

Bu akşam fiziken orada yokuz ama Fenerbahçe formasıyla sahada mücadele edecek futbolcuların kalbinin içindeyiz!

Kazanırsak hep beraber kazanacağız, kaybedersek hep beraber!

5 Aralık 2011 Pazartesi

Fenerbahçe'nin Şutu!


Kadıköy'deydik cumartesi akşamı. Rakip Ankaragücü. Bizim tribünde, futbolcuların sahada, Aykut hocanın kenarda yaşadığı ruh halini tarif etmek öyle sıradan değil, kolay değil. Büyük bir sabır gerekiyor ama yetmiyor..

Fenerbahçe sahada mücadelesini vermeye, biz tribünden ona ses olmaya devam ediyoruz.

Ankaragücü'nü Stoch'un (2) ve Cristian'ın hırs dolu şutlarıyla gelen güzel golleri ve Dia'nın mücadeleye yeniden katılmasına selam eden golü ile 4-2 mağlup ettik.

İlk 3 goldeki şutlar, Fenerbahçe'nin hırslanan ayaklarından çıkan şutlar! Ortada dönen skandala, hukuksuzluğa, hiç adil olmayan adalete karşı atılan şutlar! Bu düzeni görenlerin ayaklarından daha çok şut çıkacak ve hedefi bulacak!

Fenerbahçe'nin şutu, her zamankinden şiddetli, hiç olmadığı kadar hırs dolu!

26 Kasım 2011 Cumartesi

20 Kasım 2011 Pazar

Fenerbahçe Hala Zirvede!


Ligin 11. haftasında Kadıköy'de Eskişehirspor ile karşılaştık. O meşhur milli maç arasına girmeden Sivas deplasmanında 27 maç sonra kaybetmiş fakat sezonun başlarından itibaren yakaladığımız liderliği devam ettirmiştik.

Dün akşam Bienvenu'nün tek golü ile 1-0 kazandık ve liderliği bırakmadan devam ediyoruz. Yine önemli eksikler olmasına (savunmanın 2 önemli ismi Yobo ve Ziegler) rağmen çok iyi oynamasak ta iyi mücadele ederek kazanmasını bildik lakin sezon başından beri ne diyoruz bu sene teknik-taktik konuşmaya gerek yok esas olan sahada verilen mücadele, terleyen Fenerbahçe formasıdır.

Ve o forma temizlenme iddiasındaki Türk futboluna karşı dik duruşunu sergilemeye devam ediyor! Kadrosunun gelişen olaylar nedeniyle kaybettiği güce, mevcut kadronun önemli oyuncularının 11 hafta boyunca sakatlık nedeniyle oynamamasına rağmen hala zirvede ve hala inatla direniyor!

Biliyoruz ki bu günleri tarih yazacak ve Fenerbahçe o harika iddianame açıklandığında zirveden sizlere bakacak!

14 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Avuç Gerizekalı


Spor dünyasının kült sözlerindendir: bir avuç kendini bilmez! Bu bazen x olayı koskoca y camiasına mal edemeyiz de olabilir! Biliyorum bunun gibi daha nice hayatımıza endirekt girmiş ve fakat çıkmamış özlü Türk futbol sözü literatürde kapı gibi duruyor!

Geçtiğimiz cuma akşamı Türk milli takımı Euro 2012 play-off eşleşmesinin ilk maçında Hırvatistan ile "son dönemin en popüler stadı" Türk Telekom Arena'da karşılaştı. Skor olmasa da sonuç benim açımdan beklenen bir şeydi, şaşırdığımı söylersem yalan olur. Fakat yazının konusu milli takım neden kaybetti analizi değil. O kısımın benim için en kısa özeti Türk futbolcusunun milli takım konsantresi veya konsantresizliği diyebilirim.

Hırvatistan maçının skoru 2. yarının başında 3-0 olduktan sonra "bir avuç kendini bilmez" tel tel dökülen milli takımdan bazı oyuncuların en kötü olduğunu düşünmüş olmalı ki gayet doğal hakları olan! kötü oyundan dolayı protesto (küfür) etme haklarını bu oyunculardan yana kullandı!

Kimdi bu oyuncular? En başta Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel. Başka? Biraz da Volkan'a küfür edilmesin diye yapmayın ayıp oluyor diyen daha önce bu muhteşem statta penaltı atarken yuhalanan Emre Belözoğlu. Aslan payı Volkan'ın!

Bunun üzerine o taraftarın Galatasaray taraftarı olduğu ne malum, maç milli takım maçıydı diyen mi, dünyanın neresinde olursa olsun 3-0 olan maçta taraftar protestoda bulunabilir açıklaması yapan mı ararsınız, bulmanız çok kolay! Bunları söyleyenler de mevkilerinde gayet efendi, ne konuşacağını bilen adamdır sıfatını almış kişiler! Arada kaçırmış olabilirim ama medyada cirit atan maaşlı görev adamları da olayları Volkan başlattı demiş olabilir. Medyada cirit atan bu tip adamlardan uzak durmaya çalıştığım için birebir görmedim ama böyle bir ihtimal yok diyebilir miyim? Cevabı net!

Volkan'a küfür edip, top ona geldiğinde tüm gücüyle yuhalayan ve kişisel olarak tatmin olan hangi takım taraftarı olduğunu anlayamadığımız bir avuç gerizekalı ve onları aklamaya, olayları normal göstermeye çalışan kişi ve kurumlar bize kendilerini bir kez daha açık ve seçik bir şekilde gösterdikleri için mutluyuz. Böylesine gerizekalı hareketleri, gerizekalı açıklamalar ile normal göstermeye çalışıp, zavallı duruma düşmek bir kenara var olan sevgi, tutku ve bağlılık size anlamlandıramadığınız bir şekilde yansıdığı zaman da boş boş bakıyorsunuz!

Ve eminim birebir benzer bir olay Kadıköy'de bir milli maçta yaşansaydı da aynı tepkiyi verecektiniz! O kadar vicdan sahibi, erdemli insanlarsınız!

Bir avuç kendini bilmezi bile aratırsınız!

6 Kasım 2011 Pazar

Helal Olsun Size


Sivas ile başladık, Sivas ile bitirdik.

27 maçtır sevenini gururlandıran, sevmeyenini fazlasıyla sıkan Fenerbahçe futbol takımı kadrosuna, Aykut Kocaman ve teknik ekibe, arka planda görünmeyen ama nice emek sarf edenlere helal olsun!

1 Kasım 2011 Salı

Başka Bir Yolu Olmalı


Fenerbahçe'nin yenilmesi için başka birşey olmalı belki?

Çünkü Alex'in maçın 5. dakikasında kırmızı kart görmesi ardından 85+ dakika 10 kişi mücadele eden Fenerbahçe de kazandı. Bu şekilde olmadı, belki başka bir şekilde olabilir? Düşünmeye devam!

Temizlenme iddiasındaki ligin 9. haftasında Kadıköy'de Karabük ile karşılaşan Fenerbahçe Alex'in maçın hemen başında gördüğü hassas kırmızı kart ile 10 kişi kalmasına rağmen ekstra mücadele ederek, saha basmadık yer bırakmayarak ve hırsına hırs katarak maçı Bienvenu'nün golüyle 1-0 kazandı. Ligde en yakınında olanlardan 4'er puan mesafe ile önde ve yenilmezlik serisini 27'ye çıkarttı. Bu adamlar şikeci deme kolaylığına kaçanları haliyle yutkunmaya zorluyor, başka başka bahaneler üretmeye mecbur bırakıyor.

Dün akşam maç bittiğinde yere çöküp oturan futbolcular ortaya konan mücadelenin en net görüntüsüydü. Caner'in oyununun farkında mısınız? veya Cristian'ın, Bekir'in..

O herkesin beklediği iddianame kamuoyu ile paylaşıldığında puan tablosuna bakacaksınız; bir nefes çekeceksiniz, ondan sonra küme mi düşürürsünüz başka bir yola mı başvurursunuz o sizin bileceğiniz iş?

Ancak Fenerbahçe'yi yenmenin başka bir yolu olmalı
dün yine olmadı, belki yarın..

28 Ekim 2011 Cuma

Kara Deryalar Yine Aydınlandı


Maçın öncesindeki deplasman tribününe taraftar alınmayacak / kararı doğru bulmuyorum / bizim öyle bir kararımız yok / Fenerbahçe taraftarı maça giremez / ee pardon Fenerbahçe taraftarı maça gelebilir gibi çeşitli kurum ve kişilere ait beyanlar skandallar ülkesi Türkiye'nin yeni bir skandala sahip olduğunu belgeliyordu.

Arka planda dönen kurnazca fikirler en nihayetinde Fenerbahçe taraftarının İnönü'ye gelmesi ile son buldu. Daha doğrusu biz öyle sandık; hırslanıp geldiğimiz İnönü'nün eski açığında arkadaşlarımızla buluştuğumuzda klasik İnönü girişi olan standart eziyeti yaşayacağımızı, merdivenlerin başında-ortasında-sonunda itiş kakış santradan önce içeri gireceğimizi düşünüyorduk. Fakat öyle değilmiş, yaklaşık 2 saat süresince tabiri yerindeyse telef olduk!

Beşiktaş Jimnastik Kulübü ve Polis müthiş bir rezalete daha imza atıp 2 saat boyunca ne turnikelerini dönebilir hale getirdiler ne bir düzen sağladılar. Ellerinde bileti olan Fenerbahçe taraftarının maç başladığında tribünde olmamasının sorumluları oldular. Belki de işlerine gelmedi, bu şekliyle taraftarın ezilmesine, kan-ter içinde boğulmasına, bakın efendim yasak koymayınca böyle şeyler oluyor demek için bahane oluşmasına bakıyorlardı.

Sonrası ise tribün tarihine geçti. Hani derler ya tarih bunu yazar, işte tarih Fenerbahçe taraftarının hatırı sayılır bir kısmının Beşiktaş Jimnastik Kulübü müzesinin içinden geçerek İnönü'ye girişini yazar. Buna sebep olan sizler de öyle aval aval bakarsınız!

Maça gelince, bilirsiniz Beşiktaşlıya ölmeden önce son arzusunu sorsalar Fenerbahçe'yi yenmek diyecektir. Biz tribüne girme mücadelesi verirken Simao'nun golüyle 1-0 öne geçmişler. Beşiktaş kalesine attığı golün haddi hesabı olmayan yüreğine kurban olduğum Alex 60'ta tabelayı 1-1 yaptı. Almeida'nın 72'deki kafa golü ile yeniden öne geçtiler.

O arzuya çok ama çok yaklaşmışlardı ki Cristian 88'de tsubasa gibi çaktı! Hevesler kursakta kaldı, bayraklar sandıklara geri döndü!

kara deryalar bir kez daha aydınlandı!

24 Ekim 2011 Pazartesi

Sözüm Yok!


Fenerbahçe ligin 7. haftasında Kadıköy'de Samsunspor ile karşılaştı. Maç başladığı gibi 0-0 bitti, böylece Fenerbahçe bu sezon 2. kez puan kaybetti. Halen lider.

Bu sezon teknik-taktik konuşmuyorum, konuşmak isteyeni yorum kısmına alabilirim lakin tavsiye etmiyorum.

Alex'in yukarıdaki fotoğrafta vurduğu gibi topa vursam, içimdekileri döksem? Yok onu da yapamıyorum.

İnsanlar ölmeye devam ediyor,
cansız bedenleri üzerinden yapılan yorumlara bakıp yaşadığım dünyaya isyan ediyorum.

Sözüm yok dedim,
Sözüm yok!

18 Ekim 2011 Salı

48 Metre!


Fenerbahçe bu kez 48 metreden gol attı!

Tezlerini daha önce görülmemiş şeyler üzerine kuran ve daha önce görülmeyen şeylerin sadece şike ile gerçekleştiğini düşünenler için yine pek görülmemiş bir gol! Şimdi ne olacak bilemiyorum?

Özer, Mersin İdman Yurdu kalesine 48 metre mesafeden öyle bir gol attı ki, o gol öyle böyle bir gol değil ve sadece kağıt üstünde Mersin İdman Yurdu filelerine girdi, oysa...!

Temizlenen ligde 6 hafta geride kalırken Fenerbahçe inanılmaz performansına kaybettiği önemli yabancıları ve hiç bir arada oynatamadığı önemli yerli oyuncularının boşluğunu hırsı ile kapatıp, yoluna devam ediyor. Geride kalan 6 haftada 5 galibiyet - 1 beraberlik performansı için biz susalım, siz konuşun!

Fakat pardon, bu kez de şöyle diyorsunuz değil mi? Fenerbahçe küme düşmeliydi, bu ligde olmamalıydı, olmaması gereken bir ligde devam ediyor vs.

Siz de gayet iyi biliyorsunuz Fenerbahçe 18 puanın 16'sı yerine 6'sını alsaydı mesela, bu kez de şike yapamayınca böyle oluyor, gördünüz mü işte olması gereken bu, hakkımız yendi! vs.

Ne zor işler değil mi?

3 Ekim 2011 Pazartesi

Fenerbahçe'yi Görmek

1 Ekim 2011 tarihinde Kadıköy'de oynanan Fenerbahçe - İBB maçından..

Fenerbahçe'yi görebilen gözlerimizden yaşların akmasına sebep oluyor.

Fenerbahçe'yi görmeden sevebilmek, yanında olabilmek ve ona sesini duyurabilmek..


2 Ekim 2011 Pazar

Saymaya Devam Ediyoruz


Fenerbahçe kadın, erkek tüm taraftarının bu sezon ilk kez tribünden hep birlikte destek verdiği 5. hafta karşılaşmasında İBB'yi 4-2 ile devirerek geçen sezonun ortasından beri yakaladığı olağanüstü seriyi devam ettirdi.

Geçen sezon şampiyonluk ile taçlanan 18 maçta 17 galibiyet performansına daha önce görülmemiş birşey diye itiraz edenler Fenerbahçe'nin onur mücadelesi verdiği yeni sezonda bu istatistik 23 maçta 21 galibiyet olunca ne yapacaklarını şaşırmış olmalılar?

Fenerbahçe ise kazandığı her maçın ardından Türk futbolunu 2011'de temizlemeye karar verenlerin yüzüne daha sert ama gururla bakıyor; kendini hak yemeden, sırtını başka birilerine dayamadan mücadele ettiğini sananlara ise gerçek dünyanın öyle olmadığını göstermeye devam ediyor.

Ben bu sezon sahada oynanan oyunu, tekniği, taktiği tartışmam ama Fenerbahçeli futbolcuların sahadaki mücadelesini buraya taşırım.

Fenerbahçe'nin sahadaki mücadelesi kazanırken de kaybederken de sürecek.

Biz saymaya devam ediyoruz, siz sakince izleyin..

25 Eylül 2011 Pazar

Fenerbahçe Yolunda İlerliyor


Fenerbahçe Kayserispor deplasmanında 1-0 kazanarak 11 güne sıkıştırılmış 4 maçlık fikstürüne rest çekti ve size bunu uygun gördük diyenlere 10 puanı alırım dedi.

Bu sezon teknik-taktik konuşmama kararı aldım. Bu ligde Fenerbahçe'nin tek hedefi sürekli tekrarladığım gibi sen şikecisin diyen kendini bilmezlere sahada cevap vermek. Geride kalan 4 haftada takımın şike soruşturması nedeniyle kaybettiği kadro gücünün ve manevi yıpranmışlığın dışında ne kadar sakatı ve eksiği olduğunu da yazmayayım ama siz mutlaka onu gözetersiniz ve şu kazanılan 10 puanın gelecek için bizi nasıl daha da hırslandırdığını bilirsiniz.

Fenerbahçe forması her hafta Kadıköy'de veya memleketin bir yerinde deplasmanda terleyecek, Fenerbahçeli futbolcular alın teri nedir herkese gösterecek, temizlenen Türk futboluna ve onu temizleme iddiasındakilere sevgilerini gönderecekler.

Bizler ise halen yerimizde duramıyoruz, 3 Temmuz'dan beri isyan eden zihinlerimiz bu kez Fenerbahçe diye haykırmak için tribünlerde olmanın heyecanı içindeyiz ve 1 Ekim Cumartesi akşamını bekliyoruz.

22 Eylül 2011 Perşembe

Kenetlendik!


Fenerbahçe onurlu mücadelesine devam ediyor. Bu kez tarihe bambaşka bir güzellikte geçen bir gecenin ardından Kadıköy'de Manisaspor ile 1-1 berabere kalarak ama tüm dünyaya Fenerbahçe tutkusunun ne olduğunu göstererek.

Türkiye Futbol Federasyonu seyircisiz ceza olan maçlara kadınların ve 12 yaşından küçük kardeşlerimizin girmesine dair karar alırken bu kadar Fenerbahçeli kadın ve çocuğun stadı dolduracağını düşünmüyordu; bu konuda adım kadar eminim. Fakat, Fenerbahçeli olmayanlar anlamamakta ısrar ettikçe bu görüntüler kendilerini şaşırtacak, içlerinden dışarıya söyleyemediklerini söyletecek ve hatta kendilerini bu Fenerbahçe tutkusu, isyanına dair yine türlü bahaneler üretmeye zorlayacaklar.

Fenerbahçeli kadınların ve çocukların günün erken saatlerinden maç kuyruğuna girmesi, maça girebilmek için taşıdıkları heyecanı, son ana kadar stada girmek için çabaları ve maç boyunca gayet içten ve çoğu zaman hepimizin gözlerini yaşartan destekleri unutulmayacak.

Siz hala maçın bedava olmasından dolayı Kadıköy'ün bu kadar kalabalık olduğunu, aynı ceza durumunda kendinizin aynı kalabalığa ulaşacağını düşünün; Fenerbahçe kenetlendi haberiniz yok!

Türk futbolu temizleniyor ve siz bundan çok memnunsunuz ya, 40 bini aşkın temiz ve güzel yüreğin 90+4'te attığımız gole sevinmelerine dalga geçtiniz ya,

O gole çaldığınız ofsayt bayrağı da temizlediğiniz Türk futboluna armağan olsun!

17 Eylül 2011 Cumartesi

Fenerbahçe İsyan Ediyor!


Bu sezon maç yazısı yazmak istemiyorum çünkü bu sezona dair hislerim bugüne kadar olmadığı şekilde bambaşka. Onun yerine başka şeyler yazmak gerek.

Fenerbahçe'nin bu ligde oynamasını istemiyorum dedim ama madem oynuyor veya oynamak zorunda o halde 3 Temmuz'dan beri Fenerbahçe'yi ülkenin futboldaki tek suçlusu ilan edenleri, en acilinden idam sehpasına götürenleri, şikeci yaftası yapıştıranları, kendini tertemiz sanıp durumdan vazife çıkaranları, Şampiyonlar Ligi'ne gidemezsin ama benim ligimde oynamalısın diyenleri, şike soruşturmasında adı geçen ama armut piş ağzıma düş diyenleri, aklanın da gelin duruşuyla onlar ne yaparsa biz tersini yapmaya and içtik diyenleri fakat aklan(a)madan sahip çıkanları ve utanmadan bu operasyonun sadece bir şike operasyonu olduğunu savunanları sahadaki mücadelesiyle, aldığı galibiyetlerle yutkunmaya zorlamak, boğazlarına düğüm yapmak Fenerbahçe'nin boynunun borcudur, onur mücadelesidir!

Ligin ilk haftasında 1-0 kazanılan Orduspor maçından hemen 4 gün sonra Gaziantepspor deplasmanında 3-1 kazanmak Fenerbahçe futbol takımının isyanıdır. Bu isyan 34 hafta boyunca devam edecek, puan kaybederken de yenilirken de kesilmeyecek, girmeyi başarırsa tepeden inme kararla daha çok para kazanmak için uydurduğunuz play-off'unuzda da devam edecek.

Yukarıdaki fotoğrafın ve o andaki görüntünün neler anlattığının farkında mısınız?

Biz Alex'in çok gol sevincini gördük fakat yukarıdaki gibisini görmedik.

Size oradan nasıl gözüküyor?

13 Eylül 2011 Salı

1-0 Olsun, Bizim Olsun


Bu slogan veya ifade Fenerbahçe'nin 2011-2012 sezonunda imzası olsun.

Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkından men edilecek kadar suçlu ancak para çarkının dönmesi için vazgeçilmez olan Fenerbahçe temiz futbol hedefleyenlerin ligine başladı. Kadıköy'de seyircisiz oynama cezasının ilkinde taraftarının dışarıdan ses vererek desteklediği maçta Orduspor'u 1-0 ile geçmeyi başardı.

Gözünü para bürümüşlerin süper liginde tek hedef yeniden şampiyon olmak ve şampiyonluk kupasını futbolu temizleme iddiasındakilere doğru havaya kaldırmak.

Geçen sezon bileğinin hakkıyla şampiyon olan kadrodan çok önemli yabancılarını kaybeden ve yola daha mütevazi yabancıları ve yaşanan sürece isyan eden iyi yerli oyuncuları ile devam eden Fenerbahçe'nin para çarkının dönmesi için oynanan bu sezona dair sloganı bu olmalı;

1-0 olsun, bizim olsun

Şampiyon yine Fenerbahçe olsun!

6 Eylül 2011 Salı

İstemiyorum!


Ben, Fenerbahçe'nin bu ligde mücadele etmesini kesinlikle istemiyorum. Zorunda olsa da yönetim taraftar gibi duygusal davranamasa da bu ligde Fenerbahçe'nin mücadele etmesine karşı çıkıyorum.

Kağıt üstünde özerk ama gözler önünde maşa olan TFF'nin UEFA ile sırt sırta verip Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nden men edilmeli ama para çarkının dönmesi, büyük abilerin cebine giren paranın eksilmemesi için kendi süper liglerinde olmalı kurnazlığına isyan ediyorum!

Fenerbahçe'nin CAS üzerinden UEFA ve TFF aleyhine dava açmasına karşı güç birliği yapacağına dair aleni sinyaller verenlerin art niyetli olduğunu söylemek bile çok fazla iyimserlik içerir. Bu art niyetten öte bir durum ve bu art niyetin ötesindeki durumu anlatmak için boşluk bıraktığım zaman araya fazlasıyla kötü sıfat girer!

Fakat, tarih tüm bu süreçte yapılanları, kapalı kapılar ardında konuşulup alınan kararları yazacak!

Süper liginize de, para hırsınıza da, çıkarlarınıza da lanet olsun!

Şunu da kirli hesaplar yaptığınız defterlerinize not edersiniz;

Fenerbahçe her nerede mücadele edecek olursa olsun biz sonuna kadar onun arkasında olur, sesimizle ona destek veririz, hiçbir zaman da yalnız bırakmayız!

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Lugano'ya Veda


Aslında içinde bulunduğumuz fazlasıyla zorlayan süreç dışında her yaz sezonu özellikle Serie A takımlarının seninle ilgilendiğini duyardık, gidecek gibi olurdun ama Fenerbahçe formasını giymeye devam ederdin. Sahadaki mücadelenle, döktüğün terle bu yaz sezonu gidiş ihtimallerini hep unuttururdun. Menajerini sevmem, belki onun parmağı var bu sürekli gidebilme ihtimalinde ama şimdi gerçekten gittin. Sözleşmene nasıl girdiğini anlamadığım o düşük bonservis bedelinin de yine anlayamadığım bir şekilde daha altında bir bedelle PSG yollarına düştün.

Biliyorsun sen ezeli rakipler için çirkeftin, pisliktin, tam Fenerbahçe'ye göre adamdın! Oysa onlardan birinde oynasan takımın ruhu, kulübün sembolü olurdun! Aslında 5 sezonda da herkes kendi Lugano'sunu aradı ama bulamadı! Şimdi de gittiğin için rahat eden rakip çoktur! Bana göre arada sırada oynadığın çok az sayıda kötü maç dışında hep belli bir çizginin üstünde, rakiplerin de içinden geçirerek yorum yaptığı şekilde iyi oynadın.

Seninle ilgili geride kalan 5 sezonda o kadar akılda kalan fotoğraf karesi var ki, hepsi de aksiyon ve yukarıdaki gibi isyan içeriyor! Ben aralarından geçen sezon Arena'da oynanan ilk Galatasaray - Fenerbahçe derbisinden akılda kalan ve halen o rakı şişesini kimin attığını bulmadıkları! senin çok hoşuma giden o rakı şişesini tutan ve isyan eden fotoğrafını seçtim.

Zaten futbolcuya göre alkol eşleşmesi yapsak sana rakıyı seçerim, karşılıklı oturur içerim.

Yolun açık olsun..

28 Ağustos 2011 Pazar

İşkence Organizasyonu!


3 Temmuz tarihinden beri işkence yapma peşindesiniz! Sizinkisi şike soruşturması falan değil alenen işkence, hem de çok büyük bir kitleye, Fenerbahçe'yi çok sevenlere, günlerdir, her yolu deneyerek! Fakat bu işkencelerinize boyun eğmeyen, direnen Fenerbahçe taraftarı karşınızda dimdik ayakta!

Bir operasyon başlatıyorsunuz ve bunu Türk futbolunu temizlemek adına yaptığınızı iddia ediyorsunuz! Elinizdeki kanıtlarla suçüstü yapmıyor, ligin tescil edilmesini ve hatta ardından genel seçimlerin sonuçlanmasını bekliyorsunuz! Pardon, atlamayayım, 29 Haziran'daki TFF başkanlık seçimini de bekliyorsunuz ve başkanlığa şu sıralar piyonunuz olduğunu gayet iyi anladığımız Mehmet Ali Aydınlar'ı apar topar seçiyorsunuz! Seçim sürecinde Aydınlar'ın nasıl tek aday haline getirildiğine ve kimlerin kendisini desteklediğine girmiyorum, hatırlıyorsunuzdur. Ardından bütün bunlar hallolduktan sonra 3 Temmuz Pazar sabahı düğmeye basıyorsunuz!

Operasyonun ana "suçlu" karakteri Fenerbahçe. Birkaç gün sonra yalandan Beşiktaş ve Trabzonspor kulüpleri de bu operasyona "şüpheli" olarak katılmış süsü veriliyor ki sadece Fenerbahçe'ye odaklanılmıyor, bakın herkesi temizliyoruz diyorsunuz. Hatta o kadar ki operasyon her geçen gün emniyetin ve medyanın empozesiyle sertleşirken 1 ay sonra yalandan Galatasaray'ın 2006 Mayıs'ındaki teşvik primini de araştırıyoruz havası katıyorsunuz. Oyunu o kadar güzel oynuyorsunuz ki Aydınlar'ın gerekirse Galatasaray'ın şampiyonluğunu alırız demeciyle Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı hep bir ağızdan bak Fenerbahçeli "Fenerasyon" başkanı diye hiddetleniyorlar! Şimdilerde insanların ne oldu bu Galatasaray olayı dediğini duyuyor musunuz? Hafıza!

Fenerbahçe taraftarı yargılama sürecindeki - aslında daha mahkeme bile başlamadan - kamuoyuna emniyet desteği ve medya gücü ile dayatılan bu insanlar şüpheli değil suçludur organizasyonuna uyanık kalıyor ve süreç boyunca direnmeye and içiyor fakat bu kör kütük Aziz Yıldırım savunması ve şikeyi sahiplenme olarak algılanırken kazandığı Türkiye Kupası'nı aklanana kadar sözlü! olarak iade eden (kupanın nerede olduğunu bilen varsa lütfen bildirsin) ve taraftarı tarafından aklanında gelin söylemini sunan Beşiktaş ahlaklı duruş sergileyen olarak algılanıyordu! Oysa ki şike yapmış olsun veya yapmamış olsun; hem Beşiktaş hem de Trabzonspor bu operasyonun yalandan belirlenmiş figüranları, dikkati dağıtma amaçlı karakterleriydi. Şike bulunacaksa Fenerbahçe'de bulunacak ve Türk Futbolu temizlenecekti!

Fakat, süreç harika işliyor, arada Aziz Yıldırım ile ilgili ne kadar şikayet edebilecek adam varsa ifadeye çağırılıyor, dosya güçlendiriliyor! Emenike'nin para sayarken görüntüsü, Fenerium torbasında taşınan şike paraları yerlerini başka güçlü delillere bırakıyor ve Federasyon halka bu kadar güçlü deliller sunulurken! ve yargısız infazın kitabı yeniden yazılırken Süper Lig'i aynen başlatacağını ve mahkeme sürecini bekleyeceğini duyuruyordu. Futbol Federasyonu bu açıklamayı yaptığında tarih 15 Ağustos'u gösteriyordu ve 25 Ağustos'ta yapılacak olan Şampiyonlar Ligi grup kuralarına 10 gün süre vardı. Bu süreçte araya play-off sistemini dayattıklarını ve daha fazla dekoder alınmasını talep ettiklerini eklemek gerek! Bunlar hep masum girişimler!


İşkencenin şiddetinin arttığı anlara geldik. Tarih 22 Ağustos 2011, UEFA Başmüfettişi Pierre Cornu İstanbul'a gelip TFF yetkilileri ve soruşturmayı yürüten Savcı Mehmet Berk ile görüşüp süreç hakkında bilgi alıyor (daha sonra kimlerden sadece kim için bilgi aldığını anlayacağız!). Tarih 24 Ağustos 2011, TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar ve yanındaki heyet Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ziyaret ediyor. Ziyaretinizin sebebi nedir diye soruyorlar ve gelen cevap: seçildikten sonra bir türlü fırsat bulamadık, ancak şimdi! Bu masum ve gecikmiş ziyaretin ardından akşam 18.30 civarında, kura çekimine 24 saat kala Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan men ediyorsunuz! Kararın geçen gün bilgilendirilen UEFA'nın telkini ile TFF tarafından verildiğini öğreniyoruz. İşkenceyi yapmak niyetinde olanlar utanmıyorlar, diyorlar ki benim ligimde oynayabilirsin çünkü bana para kazandırıyorsun ancak Avrupa'da oynayamazsın! Bitmiyor birkaç saat sonra yukarıda vurgulamaya çalıştığım bu operasyona yalandan katılmış, şüpheli gibi gösterilen Trabzonspor, Fenerbahçe'nin yerine Şampiyonlar Ligi kurasına ekleniyor! Nasıl ama, müthiş değil mi?

TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar'a bir TV programında soruyorlar, diyorlar ki aynı soruşturmada şüpheli olan Beşiktaş yoluna Avrupa Ligi'nde devam ediyor, cevap: Beşiktaş şike soruşturmasına konu olan Türkiye Kupasını iade etti (tekrarlıyorum, kupa şu anda nerede?) ve UEFA bunu iyi niyet olarak algıladı! Diyorum ya işkence yapmak için and içmişler. Dayanın, direnin! Fakat bitmiyor, soruşturmada yalandan yurtdışı yasağı konan ve tutuksuz yargılanan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener'in bu yurtdışı çıkış yasağı hemen ertesi gün kaldırılıyor! Sabredin!

Yazı uzadıkça canım sıkılıyor, belki anlatmak istediğinden sapıyor ama madem bu yazı tarihe not düşecek arada Galatasaray camiasının uzun kollarının UEFA'ya bakın burada şikeciler var ve küme düşmüyorlar ispiyonlamasını yazmak gerek. Blog'ta bir önceki yazı Fenerbahçe'yi sahada devirmeyi deneyin idi ama orada pek olmuyor bari Fransızcamızı kullanalım, boşa gitmesin demiş olabilirler.

Toparlamaya çalışırsak, Fenerbahçe bu son organize karar sonrası, taraftarından, futbolcusundan, teknik heyeti ve yönetimine dek bu ligde oynamayı reddeti ve küme düşme talebinde bulundu. Dedik ki madem bizi Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacak kadar suçlu görüyorsunuz, o halde küme düşürün! Madem cezamız belli, onu çekelim! Ama yok olur mu hiç, TFF talebi reddetti ve lig aynen planlandığı gibi başlayacak dedi. Fenerbahçe sezona başlayacak, ve belki şampiyon olacak ama bu şampiyon olduğu sezon suçluluğu ispat edilirse boşa gidecek, sonra küme düşmesi gerekirse düşecek! İşkence son sürat!

Bütün bunlara, oynanan oyunlara ve kurulan tezgahlara direnmek, dayanmak, sabretmek, ayakta kalabilmek ve sağlıklı düşünebilmek çok zor ama hala ayaktayız ve direnmeye devam ediyoruz!

Bu işkencenin sonunu nasıl planladılar bilemiyorum ama kundaktaki bebesinden, şu anda hastanede tedavi olan Lefter'e kadar tüm Fenerbahçelileri tahmin edemeyecekleri kadar kenetlediler!

Fenerbahçe'nin halk olduğunu, halkın takımı olduğunu ya unuttular ya da görmezden geldiler.

Bekleyin, henüz göremediyseniz de göreceksiniz!

23 Ağustos 2011 Salı

Fenerbahçe'yi Sahada Devirmeyi Deneyin


Fırsatçılık çok hoş bir şey değil. Fenerbahçe sahada olmalı, rakipler de güçleri varsa Fenerbahçe’yi geçebilmeli.

Böyle diyor Fenerbahçe sevdamın çocukluk kahramanı.

Sizler ise bunun üzerine küfürler ediyor, kendinizi kaybediyorsunuz!

Kendi temiz geçmişinize fazlasıyla güvenerek Fenerbahçe şikeci, küme düşmeli derken ve bunu büyük abi'ye şikayet ederken herşey normal! Aykut Kocaman sıkıntıyı yüzünüze vurunca anormal!

Gücünüzü mektuplara değil, sahadaki mücadeleye verin!

Rekabet ortada, tarih ortada..

Bizden kurtulmanın yolu bu kadar ucuz olmamalı?

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Yayın Yasağı!


Acele etmeseydiniz? Henüz 50. gün! İnsanların sırtlanların ağzında yem olmasına izin verseydiniz, biraz daha aşağılanmaları, toplum önünde "suçlu" olarak gösterilmeleri için olanak tanısaydınız.

Fenerbahçe'yi küme düşürmek için ne de güzel şike delilleri sunuyorlar, yargı sistemine kolaylık olsun diye mahkeme kuruyor, kararları kendileri veriyorlardı! Beraberce, muazzam bir disiplin ve koordinasyon içinde çalışıyordunuz?

Şimdi nereden çıktı bu yayın yasağı? Oysa Fenerbahçe Spor Kulübü'nün yayın yasağı talebini 5 Temmuz tarihinde basın özgürlüğüne vurgu yaparak, dosyada zaten kısıtlama kararının bulunması ve gizliliğin ihlalinin cezai yaptırıma bağlanmış olmasını gerekçe göstererek reddetmiştiniz. İyi ki de reddettiniz o yayın yasağını da bugün yayın yasağını uygulamaya koyduğunuzda durumunuz daha da belirgin hale geliyor. Zaten dosyadaki kısıtlamaya aynen uyuldu, gizliliğin ihlali de cezai yaptırıma uyacaktır bundan eminiz!

Peki neden yayın yasağı 22 Ağustos tarihinde getirildi? Aziz Yıldırım'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yazdığı mektup ve bu mektupta vurgu yaptığı Savcı Mehmet Berk'in "Son 5 maçın sonucunu biliyorduk" sözlerine Savcının yalanlaması ardından Aziz Yıldırım'ın yalanlamanın yalan olduğuna dair bir mektubunun daha gelmesi Savcıyı rahatsız edince yasak geldi. Yok canım ne alakası var, yasak zaten gelecekti diyebilirsiniz. Eğer biraz vicdan sahibiyseniz dememelisiniz ama konu Fenerbahçe olunca ne vicdan kalıyor ne de akıl!

Savcı Mehmet Berk'in medyada çarşaf çarşaf halka empoze edilen Fenerbahçe'nin son 5 maçının skorlarını bildiklerini o dönem yalanlamaması da pek bir enteresan değil mi?

İstediğiniz gibi at koşturuyor, rüzgarın yönünü istediğiniz gibi değiştiriyorsunuz.

Lakin Fenerbahçe taraftarının hafızası kuvvetlidir, yayın yasağının uygulanmadığı tarihle yayın yasağını uygulayalım dediğiniz tarih aralığını unutmaz!

12 Ağustos 2011 Cuma

Siyaset Futboldan Uzak Dursun!


Vamos Bien olarak 3 Temmuz 2011 sabahı yargı mekanizması tarafından kulübümüz aleyhinde başlatılan süreci ibretle izliyoruz. Galatasaray hegemonyasındaki spor basınının, yakın geçmişte Beşiktaş JK’nın mülkiyetine somut biçimde geçmiş yayın organlarının, güya toplumun demokratikleşmesi için uğraşan ama bu süreçte her türlü hukuksuzluğa başvurmakta çekinmeyen iliştirilmiş gazetecilerin ve iktidara yakın medya bloğunun firesiz biçimde, yaşanmakta olan sürece iştahla, şehvetle katılmış olması, kulübümüz içinde muhalefet adı altında şahsi kinlerini ortaya dökenlerin bu kampanyaya eşlik etmesi belleklerimizde asla silinmeyecek izler bırakmıştır.

Darbe dönemlerine bile rahmet okutacak bir sindirilmişlik içine girmiş, kendi kuyruğundan korkar hale gelmiş olan basın, hegemonya sürecini tamama erdirme arayışındaki iktidar ile herhangi bir çatışmaya mahal vermek istememe halini abartmış ve kulübümüze yönelik bu işgal hamlesine inandırıcılık katma misyonunu gönüllü bir biçimde üstlenmiştir. Böylesine onurdan yoksun biçimde itaat ilişkilerine girebilmiş gazetecilerin saygı ve itibar beklentisinde olmaları ortaya gülünç bir manzara çıkarmaktadır. Fenerbahçe taraftarı neyin ne olduğunu gayet iyi bilmektedir ve ona göre tavır almaktadır.

Futbola siyaset karışmıştır

Bu süreçte,

- Siyasi iktidarın 3 Temmuz 2011 tarihine kadar gündeme gelen şike dosyaları konusunda tamamen kayıtsız kalmış olması,

- Son iki sezon boyunca siyasi figürlerin şampiyonluk yarışına müdahil olmak üzere yapmış olduğu açıklamalar,

- Zaman içinde futbol dünyası ile alâkası olmayan şahısların kuşku uyandıran motivasyonlarla futbolun yapısı içine monte edilmesi,

- Başlatılan yargı süreci öncesinde Türkiye Futbol Federasyonu kadrolarında girişilen manevralar,

- Kanunla belirlenmiş bir mecrada akması gereken bir hukuksal süreç, “yasanın belirlediği mahkeme yerine şartları daha ağır özel mahkemede yargılama”, “gizlilik kararını paçavraya çevirme”, “şüpheli konumundaki kişileri tehdit etme”,”şüphelilerin haklarını ayaklar altına alma”, “tutuklamadan yargılama esasını hiçe sayma”, “hiç bir sonuca ulaşmayacak dalgalarla sanki adil yargılama varmış gibi kamuoyu yaratma çalışması yapma” gibi unsurlarla malul hale getirilmesine rağmen, ülkeyi yönetenlerin hiç ses çıkarmaması,

- Operasyonun startının seçimlerden sonraki bir döneme tarihlenmesi,

- Yargı süreci dahilinde başvurulan manipülatif yöntemler,

futbol ile siyasi iradenin içiçe geçtiğini gösteren olgulardır.

Adalet, vicdan ve izandır

Fenerbahçe tribünlerinden gelen bir taraftar grubu olarak

- Toplumsal hassasiyeti bu denli yüksek olan bir soruşturmada yaşanmakta olan hukuksuzluklar sonucunda ilgili kurumlar tarafından güvenirliğini, inandırıcılığını kaybetmiş savcı ve görevini kötüye kullanan kolluk kuvvetleri hakkında ilgili kurumlar tarafından başlatılan incelemelerin hiç oyalanmaksızın hızla sonuçlandırılmasını,

- Aziz Yıldırım ve diğer tutuklu şüphelilerin kişiliklerini kasıtlı ve planlı bir biçimde rencide eden ve dava sürecinde konmuş gizlilik ilkesini ihlal eden yargı ve emniyet görevlileri hakkında soruşturma açılmasını,

-Soruşturmanın gizliliği ilkesini ihlâl eden gazeteciler hakkında hukuksal süreç başlatılması için kulübümüz dahil tüm ilgili tarafların gerekli girişimlerde bulunmasını,

- Fiilen yürütülmeyen ya da yürütülemeyen gizlilik kararının resmen kaldırılmalısını, kamuoyunun iddiaların saiklerini öğrenme imkânına kavuşmasını,

- Bu yargılama için yasanın öngördüğü “spor ihtisas” mahkemelerinin kurulması için çalışmalar başlatılmalısını, başlatılan çalışmaların hiçbir bahaneye sığınılmaksızın bir an evvel tamamlanmasını,

-TFF’nin, endüstriyel futbolun güç odaklarına ait ve gazetecilik manipülasyonlarıyla kamuoyuna atfedilen beklentilerle ya da yayın gelirlerine dair endişelerle değil adalet ve futbol odaklı bir yaklaşımla harekete geçmesini bekliyoruz.

Haram zafer değil, helal üzüntü istiyoruz

Şunu herkes bilsin ki Fenerbahçe, onu sevenler için bir spor kulübü olmasının ötesinde bir yaşam felsefesi ve bir ışık kaynağıdır. Fenerbahçeliler hayatlarında iyi ve doğru bildikleri her şeyin Fenerbahçe’de cisimleştiğini düşünürler. Bizler de Fenerbahçe’nin içinden geçtiği süreci bu gözle okuyoruz.

Bu bağlamda manifestomuzda yer alan ”Vamos Bien haram zaferler yerine helal üzüntüleri tercih eder” maddesi, bizim sırtımızı Fenerbahçe’ye dayayarak topluma verdiğimiz sözümüzdür. Siyasileşmemiş, adil bir sürecin sonunda armamızın üzerine bir leke bulaştığına ikna olursak kimsenin şüphesi olmasın ki öz-eleştiriye, iç-muhasebeye girişir, yanlışı yapanları bünyemizden ayıklar, verilecek cezayı onurla çekeriz.

Ancak bu süreç sonuçlanıp, aklımız ve vicdanımızla ikna olmadığımız sürece Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanı Aziz Yıldırım, kulübümüze hizmet etmekte olan Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu, Tamer Yelkovan, Cemil Turan ve mevcut yönetim bizim için masum ve muteber kalacaktır. 3 Temmuz tarihinden bu yana varsayımlar, yakıştırmalar ve soyut bağlantılar üzerinden renklerimize yapılan saldırılar karşısında ”Son Kale”mizi köprüye yürüyen onbinlerce renktaşımız gibi savunduk, savunmaya devam edeceğiz.

Bizler, futbolcularımızın, teknik kadromuzun, camiamızın tüm unsurlarının ortaya koyduğu emeğe inanıyoruz. Sonuç ne olursa olsun ömrümüzün sonuna kadar bütün varlığımızla bu armanın yanında olacağız. Bu da bizim en büyük sevdamıza, Fenerbahçemize verdiğimiz sözümüzdür.

Fenerbahçe siyasetler üstü bir kavram olarak yükselişini, mücadele ettiği her alanda sürdürmeye devam edecek kudrete sahiptir.

Sonsuza dek Fenerbahçe!

VAMOS BIEN

5 Ağustos 2011 Cuma

Siz Bizi Salak Mı Sanıyorsunuz?


Yoksa kendinizi gerçekten çok zeki mi sanıyorsunuz?

3 Temmuz tarihinden beri emniyet ve medya gücü ile gayet koordineli yürüttüğünüz "şike operasyonu" bir işe kalkıştık ama sonunu getiremiyoruz'un bir tezahürü şeklinde. Sonunu bir şekilde getirirsiniz de insanları salak yerine koyamazsınız!

Gizlilik ilkesi var dediniz, emniyet ile medya arasında paslaşarak bilgi sızdırdı. Operasyonda kendine misyon edinmişler gazetelerinin köşesinde istediklerini yazdı, delilleri bildiklerini, sayfa sayfa okuduklarını söylediler. Bunların kime, neye hizmet ettiğini, sürece kimin tarafından destek verdiğini, halka neyi empoze ettiğini anlamadık sandınız veya belki anlamazlar diye varsaydınız.

Futbolu temizleyeceksiniz ya, güç sizde ya; her yaptığınız normal karşılanacak, kimse sesini çıkarmayacak! Sesini çıkaranlara da gaz bombası atacaksınız, gerekirse mermi kullanabilirsiniz diye telsizden anons yapacaksınız!

Başlattığınız operasyon üzerinden 1 ay geçmiş, bakın sadece Fenerbahçe'ye dokunmuyoruz diye göstermek için Galatasaray'ın tesislerinde, Bülent Tulun'un evinde, Adnan Polat'ın ofisinde arama yaptınız. Dediniz ki 2005-06 sezonunun son haftasındaki Denizli - Fenerbahçe maçında teşvik primine dair belgeler var. Biz neyin ne olduğunu, o maça dair nelerin döndüğünü bilmiyor muyuz? Şimdi mi aklınıza geldi dümenden 1 ay sonra arama yapmak, ifade almak. Üzerinden 5 sene geçmiş, senin şike operasyonun başlayalı 1 ay olmuş, ortada belge kalacak, delil bırakacaklar da seni onu bulacaksın. Bülent Tulun da ondan sonra emniyette verdiği ifadesinin ardından "kendi arabamla geldim, kendi arabamla gidiyorum" diyecek. Belediye otobüsü ile gelip; metrobüs ile dönmeyecek tabi.

Siz gerçekten bizi salak mı sanıyorsunuz? Yaptığınız bu "bakın Galatasaray da yapmış, onu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz" gösterisini yiyeceğimizi mi sandınız? Kendinizi o kadar zeki sanıyorsunuz ki bir gece önce sorgulama ve ifade tutanaklarını alenen sızdırıyorlar, gizlilik ilkesi olan soruşturmaya dair bu tutanaklar internetten indirilebiliyor! Skandallardan skandal beğenmek istesem ben bunu beğenirim; sizin de yüzünüz olsa biraz kızarırsınız, utanırsınız. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmezsiniz, o müthiş gündem bölme veya paylaştırma taktiklerinize Galatasaray'ı da yalandan işin içine aldık hamlesine girişmezsiniz.

Eğer zaten gerçekten eskiye dönük bir şeyler ortaya çıkarmak isterseniz yolunuz uzun, şimdiden kolaylıklar dilerim!

Bir gece önce internete düşen sorgulama tutanak kayıtlarındaki komedi ötesi sorulara ise yazının uzamaması için şimdilik birşey demiyorum.

Fakat, 3 porsiyon döner de yenmez hakikaten, alenen şike olur, ayıp kaçar!

2 Ağustos 2011 Salı

Beyaz!


Ezeli rakipler Galatasaray ve Beşiktaş dergilerinin Ağustos ayı kapaklarını yukarıdaki gibi beyaz yapmış. Ne tesadüf değil mi? İçinde bulunduğumuz sürece gönderme ve kendini bu süreç karşısında tertemiz yani beyaz görmek!

Galatasaray dergi kapağının beyaz olması konusunda şöyle demiş:"Galatasaray Dergisi'nin yeni sezonunun ilk sayısı, Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı'nın 2011-12 sezonu başında açtığı beyaz sayfanın ruhuna uygun olarak sade beyaz kapakla çıkıyor''

Ben inanmadım ama inanmak isteyen inanabilir pek tabii. Daha önceki senelerde açılmayan beyaz sayfa bu sezon başında açılmış, enteresan?

Beşiktaş ise duruş sergilemek adına Türkiye Kupası iadesi, tribünlerinden aklanın da gelin çağrısı ve bir yandan kulübün resmi kanalından ilgili kişilerin suçsuzluklarına inanıyoruz ifadeleri ile karmaşık davranışlar sergilerken dergisinin kapağını beyaz yapmış. Geride kalan dönemdeki davranışlarına bakılırsa kafaları karışık olmalı?

Neyse, bu beyaz sayfaları dergi kapağına taşıma kollektif hareketini Fenerbahçe'ye bağlayıp; kötü düşüncelere yönelmeyelim..

Sonuçta herkes yeni beyaz sayfalarını açmak niyetinde!

22 Temmuz 2011 Cuma

Medya vs. Fenerbahçe Taraftarı


Dün gece Kadıköy'de enteresan bir gece yaşadık. Gecenin başı bana göre olması gereken şekildeydi ancak sonu gerçekten oldukça fantastik görüntülerle bitti!

Shakhtar Donetsk maçının hazırlık maçından öte başka birşey olacağını herkes biliyordu veya tahmin ediyordu. Yaklaşık 3 haftadır her birimiz çok zor günler geçiriyoruz, Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durumu çeşitli şekillerde canımız acıyarak, sıkıntıyı belki içimize atarak belki çevremize gösterdiğimiz tepkilerle geçiriyoruz ve görünen o ki günleri bu şekilde geçirmeye devam etmeye mecburuz!

Medya büyük güç, bunun farkındalar ve oldukça iyi kullanıyorlar. Adına şike operasyonu dedikleri ama birçoğumuz için saf bir şike soruşturması olmadığını bildiğimiz ve gözlemlediğimiz süreçte gizli yürütülme kararı alınmış bir davada haberleri emniyet üzerinden nasıl aldıkları veya bunları halka nasıl servis ettiklerinin farkındayız.

3 Temmuz 2011 tarihinden beri en ilgisiz / bilgisiz insanı operasyonda tutuklu yargılanan kişilerin kötü şeyler yaptığına inandırdılar. Neredeyse dava başlamadan emniyet ile işbirliği halinde davayı sonuçlandıracaklar! Yazının dağılmaması için emniyet kısmına burada girmiyorum. Medya içinde tabii ki bu sürece etki etme konusunda öne çıkanlar var, herkes bunların kim olduğunu biliyor. Onların manşetleri, onların gizli davada servis ettikleri haberler, halka sundukları fotoğraflar akıllarda.

Dün gece taraftarın maçın başında doğru bulduğum tepkisi medyaya oldu. Patronları yoktu, emekçileri vardı ve onlar üzerinden tepki konuldu. Bu durum medyada tepki gördü ancak taraftardan sapla samanı ayıracak böyle bir yetenek beklenmemeli. Empati yapmaya çalışın demek isterim ama konu Fenerbahçe olunca öyle şeylere pek uzak duruluyor!

Operasyonun başından beri haber yaparken büyük bir keyif alan, hizmetini layıkıyla yerine getiren medya ve onların şirinlik abidesi patronları bu tepkiyi ve hatta öfkeyi kendileri yarattılar! Yaratılan öfkenin de dün gece olduğu gibi önüne geçemezsiniz! Böyle bir dünya yok!

Gecenin devamında ise maçın 2. yarısının ortalarına doğru bireysel sahaya girmeler yerini sayının giderek artmasıyla büyük bir kitlenin sahayı işgal etmesine bıraktı. Bu ilk anda benim için güzel bir isyan girişimiydi ancak dakikalar ilerledikçe fantastik olarak tanımladığım hareketleri görmeye başladım. Sahaya girip parende atanlar, Lugano gibi kayarak müdahalede bulunanlar veya çeşitli şekillerde poz verenleri görünce isyan bu değil dedim. İsyan aslında tribünde, sokakta..! Bu sahaya girmek başka bir yazı konusu olabilir ama uzatmadan söylemek gerekirse çok sevilen futbolun erişilemeyen alanı, futbolcuların mücadele ettiği yerde bulunabilme psikolojisi önemli etken herhalde?

Bir de son olarak dün geceden kendine vazife çıkaranlar var ki vandallık, şiddet vb. şeylerden bahsederek işte Fenerbahçeliler böyle adamlar gibi klasik çıkarımlarda bulunuyorlar, yazılar yazıyorlar, komik duruma düşüyorlar. Çünkü onlar en asil duygulara sahipler, ahlak sahibi, şiddete karşı ve bugüne kadar hiçbir kötü kayda geçmiş eylemleri yok. Saldırgan değillerdir bunlar, aksine gayet efendi tiplerdir, küfür etmezler, ettirmezler, en iyi okullarda okumuşlardır!

Ne diyorduk; medya sen güçlüysen, senin gücünün karşısında kocaman bir Fenerbahçe taraftarı var. Yarattığınız öfkenin içinde kendiniz boğulmayın!

19 Temmuz 2011 Salı

19.07 - Birlik Olma Günü


Gün, her zamankinden daha fazla birlik olma günü.

Medyaya, Emniyete, Yargı Sürecine karşı ayık olma günü.

Şunu herkes bilsin;

Günün sonunda eğer bir yanlış yapılmışsa,
onurumuzla cezasını çekmesini biliriz ama ondan önemlisi ayağa kalkıp daha güçlü geri döneriz!

Fenerbahçe bayrağını her daim yukarıda tutanlara selam olsun!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Sadece


3 Temmuz 2011 günü hayatımıza çok kötü bir gün olarak girdi.

halen ne olduğunu anlayabilmiş değiliz. çok şaşkın ve daha da fazlası çok üzgünüz..içimiz yanıyor, canımız acıyor..

tarifsiz bir şekilde sevdiğimiz Fenerbahçe isminin bu işlere karıştırılmasından, bir takım çevrelerin çıkarları uğruna kullanılmasından dolayı çok öfkeliyiz..

şimdi herkes atıp tutuyor, olaya balıklama atlayıp ahkamlar kesiyor! Gizli yürütülen soruşturma ile ilgili türlü türlü bilgiler, kayıtlar, görüntüler vs. gibi şeylerden bahsediyor. Fenerbahçe kesin şike yapmıştır da öyle şampiyon olmuştur / şike yapmasına ihtimal vermiyorum, böyle birşey olması imkansız! veya bu işin içinde siyaset var, iktidar parmağı var / iktidar ile ne alakası var gibi..bütün bunların daha belirgin yansımaları için zaman en büyük ilaç!

ama bize hiçbir şey ilaç değil sanırım? aslında bu hayatta en zor anları biz yaşadık, yolumuza devam ettik..ama bu en zoru, en kötüsü..

şu an hiçbir şey duymak, bilmek istemiyorum.
Sadece ve sadece çubuklu formanın saflığını istiyorum.

1 Temmuz 2011 Cuma

Copa America 2011


Klasiktir, tek haneli yılların yaz sezonu futbolda büyük turnuvalar adına kurak geçer. Çift haneli yıllara denk gelen ve 2 senede bir heyecanına kapıldığımız Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası gibi büyük turnuvalara duyulan özlemin benim için en iyi alternatiflerinden biri ise Copa America. Milli takımlar seviyesindeki sempatimin Arjantin'e karşı olması da buna etki edenlerden bir detay.

Copa America bu gece TSİ 03.45'teki Arjantin - Bolivya maçı ile başlıyor. Ev sahibi Arjantin ve aramızda 6 saat fark var. Saat farkı nedeniyle maçlar ağırlıkla gece geç saatlere denk geliyor. 3 grupta 4'er takım şu şekilde dağılmış durumda;

A GRUBU: Arjantin, Bolivya, Kolombiya, Kosta Rika
B GRUBU: Brezilya, Paraguay, Venezuela, Ekvador
C GRUBU: Şili, Meksika, Peru, Uruguay

Turnuvanın Güney Amerika'ya ait bir turnuva olmasına rağmen kıta dışından misafirlerin davet edildiği de bilinir. Bu seneki misafirler Meksika ve Kosta Rika. Bunlar kimi zaman ABD kimi zaman ise Honduras oluyor.

Gruplarda ilk iki sırayı alanlar ve en iyi iki grup 3.sü çeyrek finale kalacaklar.

Arjantin'in 1993'ten beri kupaya hasret olduğunu fakat turnuvayı Uruguay ile beraber en çok kazanan (14) ülke olduğunu söyleyelim.

Güzel bir turnuva olmasını ve sonunda Arjantin'in kupayı kazanmasını dilerim.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Atletico Madrid 2011/2012 Sezonu Formaları


Burayı okuyanlar veya beni yakından tanıyanlar bilirler. İspanya'da Atletico Madrid, İtalya'da ise Fiorentina severim, sempati duyarım.

Bu iki takım arasında biraz daha sevdiğimi alenen söyleyebileceğim Atletico Madrid 2011/2012 sezonunda giyilecek yeni formaları tanıttı. Bu formalar ayrıca kulübün şu an kullandığı renkler olan kırmızı-beyaz (mavi) renklere geçişin 100. yılına da bir göndermede bulunuyor.

Bununla ilgili detay da şöyle: Atletico Madrid 26 Nisan 1903’te Athletic Bilbao’nun bir kolu olarak 3 Basklı öğrenci tarafından Kralın Kulübü olan Real Madrid'e isyan edenlerin takımı olarak kuruluyor (sevmemde önemli detaylardan) ve kulübün ilk renkleri de Athletic Bilbao’nun renkleri olan mavi-beyaz. 1911 yılında renkler bugünkü renkler olan kırmızı-beyaz (mavi) olarak değiştiriliyor. İşte, bu sene o değişimin 100. yılı.

iç saha forması


deplasman forması

20 Haziran 2011 Pazartesi

Tuncay Geri Dönerse


Tuncay'ın dün Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman ile görüşmesinin ardından yapılan haber ve yorumlar doğal olarak kendisinin Fenerbahçe'ye geri dönüşü üzerine oldu. Transferle ilgili henüz kesin veya net bilgiler yok ancak taraftar Tuncay'ın Fenerbahçe'ye geri dönüşü üzerine görüşlerini hızlıca ifade etmiş görünüyor.

İlk bakışta gözlemleyebildiğim Tuncay'ın geri dönüşü konusunda negatif görüşlerin daha çok olduğu yönünde. Bu negatif görüşler arasında en öne çıkanlar: 1) Fenerbahçe'yi bırakıp gitmesi (ki burada taraftarın bir kısmı Middlesbrough tercihini sorguluyor ve hatta bedelsiz olarak takımdan ayrılmasına vurgu yapıyor), 2) gittiği Premiership'te Middlesbrough ve Stoke City ile vasat veya vasat altı performansı ve son olarak şansını denemek üzere gittiği Bundesliga'da Wolfsburg ile neredeyse yeterince oynayamaması yani özetle Tuncay'ın performansı.

Öncelikle Tuncay'ın Middlesbrough tercihini sorgulamanın doğru olmadığını düşünenlerdenim. Fenerbahçe'den Premiership'e geçerken Manu, Chelsea, Arsenal veya Liverpool'a transfer olamayabilirsiniz. Tottenham, Everton veya Aston Villa'ya olsun o zaman diyenler var mı bilmiyorum ama bu olaya böyle değil Tuncay'ın hedefleri açısından bakmak gerektiğini düşünüyorum. Tuncay ne düşündü bilemiyorum ama bana ilk anda Middlesbrough'nun yukarı tırmanmak adına bir basamak olması fikri çok mantıksız gelmemişti. Ligin alt sıralarındaki gücü sınırlı takımda kendini ligin abilerine gösterebilmek konusunda tabiki fikirler çeşitli olacaktır ve hatta bu hedefin kolay olmadığını sorgulayanlar çok olabilir ancak buna sırf Fenerbahçe'den daha güçsüz bir takıma gitmesi fikriyle karşı çıkmak ta bence fazla bencil bir düşünce.

Burada Tuncay'ın Fenerbahçe'ye bonservis bedeli kazandırmadan gitmesi konusuna geçiş yaparsak; bu konu hakkındaki negatif yorumları da çok mantıklı bulduğumu söyleyemiyorum. Tuncay Fenerbahçe'ye katıldığı 2002-03 sezonundan ayrıldığı 2006-07 sezonu sonuna kadar oynadığı 5 sezonda 3 şampiyonluk yaşadı ve kazanılan şampiyonluklarda katkısı herkesin hafızasında olmalı. Takımdan ayrılırken sözleşme yenileseydi de para kazandırsaydı fikri yerine forma giydiği sürede kazandırdıklarına bakma taraftarı olduğum için bu bonservis konusuna da çok anlam veremiyorum. Kaldı ki sözleşme uzatan oyuncunun transferinin oyuncunun serbest olduğu duruma göre daha zor olması da çok normal bir durum. Sonuç olarak bunlar benim futbola bakışımda kızabileceğim veya negatif bakabileceğim şeyler değil.

Tuncay'ın performansı konusuna gelirsek; Fenerbahçe'den ayrıldığdan beri geçen 4 sezonda anlık performans parlamaları hariç vasatı aşamayan hatta hayal kırıklığı yaratan bir performans sergilediğini ve hedeflerinden oldukça uzak kaldığını söylemek gerek. Tuncay şu an Fenerbahçe'den ayrılırken bildiğimiz Tuncay değil, bu çok belirgin. Fenerbahçe'ye geri dönmesi konusunda da insanların performans odaklı negatif bakışını anlayabiliyorum. Fenerbahçe'de oynadığı dönemlerden aklımda kalan en büyük Tuncay özelliği mücadeleci, inatçı yapısının yanında isyan ettiren savrukluğudur. Mesela Tuncay en olmadık yerden en olamayacak şekilde golü rakip filelere gönderebilir ama çok kolay veya müsait bir pozisyonda o kadar kötü bir bitirici vuruş yapar ki işte Tuncay bu dersiniz.

Wolfsburg'un 5 milyon euro'ya Stoke City'den transfer ettiği Tuncay'ı ne kadar bir bedelle Fenerbahçe'ye vereceğini bilemiyorum ama bundan belki daha da önemlisi Tuncay geri dönerse performansı ne olur, onu hiç bilemiyorum. Futbolda kötü geçen sezonların ardından oyuncuların kazandığı başarıları, yaşadıkları heyecanları ne olursa olsun yeniden başarılı olup; yakın zamandaki kötü performansı silmek için çabalayacağını düşünürüm.

Tuncay da eğer Fenerbahçe'ye geri dönerse sanırım şu yakın geçmişteki hayal kırıklığı görüntüsünü silmek için çok çabalayacaktır veya çabalamaya mecburdur.

18 Haziran 2011 Cumartesi

5'te 5 Yaptığınız Zaman Konuşalım


Fenerbahçe Spor Kulübü başardı.

Geçen sezon kıyısından döndüğümüz ülke sporunun 3 ana branşındaki tüm şampiyonlukları kazanmayı bu sezonun sonunda başardık. Dün akşama kadar kazanılmış olan 4 şampiyonluk kupasına eklenecek son halkayı erkek basketbol play-off final serisinde bekliyorduk. Rakip te malumunuz ezeli rakip Galatasaray idi. Serinin 5. maçını son saniyede kazanınca hevesleri canlanmıştı ve evlerinde oynayacakları 6. maçı da kazanarak finali son maça taşımak istiyorlardı.

Olmadı, Fenerbahçe evinde bitiremediği seriyi deplasmanda 91-88 kazanarak 4-2'ye getirdi ve son 5 sezondaki 4. şampiyonluğunu kazanmayı başardı. Bu şampiyonluk kendisinden daha fazlasını ifade ediyordu; sadece bir şampiyonluk değildi. Fenerbahçe Spor Kulübü, Türk sporunun takım sporlarında en çok takip edilen 3 branşı olan futbol, basketbol ve voleybolda mücadeleye katıldığı tüm takımlarıyla şampiyonlukları süpürüyordu. İnanılmaz büyük bir başarı, tarihe geçecek ve hatırlanacak kadar önemli bir başarı. Mücadele eden, emek veren herkese helal olsun!

2010-2011 sezonuna dönüp bakıldığında hatırlanan Fenerbahçe Spor Kulübü'nün bu büyük başarısı olacaktır. Biliyorum ki bu büyük başarıya dudak bükenler, sıradanlaştırmaya çalışanlar veya görmezden gelenler var; onlar hep olacaklar.

O halde onlarla şöyle anlaşalım;

5'te 5 yaptığınız zaman konuşalım.

Görüşmek üzere..

15 Haziran 2011 Çarşamba

Konsantrasyon


Dün akşam hem takımın hem de tribünlerin konsantrasyonu hiç yerinde değildi. Sonucu da hayal kırıklığı ve üzüntü olarak karşımıza çıktı. Cumartesi akşamı Abdi İpekçi'de kazanıp seriyi 3-1'e getirmek o an için gayet güzel olsa da dün akşam oynanan serinin 5. maçında 3-1 önde olmanın ve evinde şampiyon olma fırsatının yarattığı ruh hali Fenerbahçe için bir bütün halinde sorun olmuş ta haberimiz yokmuş!

Maçı son saniye basketi ile mucize bir şekilde kaybetmiş olmak maç içindeki ortalama kötü oyunu ve bir önceki blog yazısında tribünlerin önemine vurgu yapmaya çalıştığım çağrının bir işe yaramayan etkilerini konuşmaya engel değil.

Takım ev sahibi avantajı ile seriyi bitirip şampiyon olurum tadında bir konsantre halindeyken o ev sahibi avantajının birincil etkeni taraftar ise şampiyonluğu kutlamak derdinde ama bunu pasif bekleme şeklinde sürdürmekte ısrarcı. Takıma destek vermeye çalışan az sayıdaki kitle ise sürükleyici değil, yanlış tercihler vs. ile ağırlıklı bir konsantrasyon kaybı içerisinde.

Bütün bu tatsız görüntüye rağmen kazanabilirdik. Geri düşülmesine rağmen öne geçmeyi başarmışken son hücumu çok kötü kullanmasak veya ardından savunma yapabilsek, o son saniye şutu çemberden sekse..ama ne fark eder ki? Herkes kolaya kaçmış, şampiyonluk gelsin diye bekliyor.

Kimse beklemesin, o şampiyonluğu istiyorsak gidip alalım.

Hala orada, bir adım uzakta duruyor..

13 Haziran 2011 Pazartesi

Şampiyonluk Bir Adım Uzakta


Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan Erkekler Basketbol Ligi play-off final mücadelesi devam ediyor. Bloga bir önce yazdığım yazı üzerinden 2 maç daha geçti. Maçlar Galatasaray'ın ev sahibi konumunda olduğu Abdi İpekçi Spor Salonu'nda oynandı.

Evindeki 2 maçı da farklı skorlarla kazanan Fenerbahçe deplasmandaki ilk maçı uzatma sonunda 97-93 kaybetti. Serinin 3. maçını izleyemedim ama konuşulanlar takımın maçı iyi oynamadığı ve de iyi bitiremediği şeklindeydi. Seri başlarken deplasmanda 1 maç kaybetmeyi hesap ediyordum kendime göre, o da bu maç olmuş. Galatasaray'ın da serinin 3-0 olmaması için takım ve tribün olarak çok motive olacağını kestirmek zor değildi.

Cumartesi oynanan 4. maç kritikti. Motive olmuş ve taraftarı önünde seriyi eşitlemek için bir şansı daha olan Galatasaray'ın hevesini kırmak için deplasmanda kazanmak gerekiyordu. Maçın 2. çeyreğinde geri düşmesine ve Galatasaray bu maçı da mı kazanacak hissini uyandırmasına rağmen 3. çeyrekten itibaren kontrolü eline alıp öne geçen Fenerbahçe farkı belli bir seviyede tutarak Galatasaray'ın yakınlaşmasına izin vermeden deplasmanda 85-74 kazanmayı başardı, seriyi 3-1'e getirdi. Ukiç'in gayet iyi bir maç oynadığını, Oğuz Savaş ve Emir'in dikkate değer katkısının olduğunu belirtmek gerek.

Artık şampiyon olmak için bir maç kazanmak gerekiyor. Serinin 5. maçı yarın akşam Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynanacak ve taraftarın biletleri 2 saatte tüketirken yakaladığı motivasyonu yarın takımı desteklerken de görmek istediğimi açık ve net söylüyorum. Taraftarın rakibi boğacağı, Fenerbahçe'nin şampiyonluğuna katkısının olacağı tribünlerdir istediğim.

Yarın kazanarak Türk Spor tarihinde kimilerinin dudak bükeceği, bizim ise büyük gurur duymamıza neden olacak aynı sezon içinde kazanılan şampiyonluklara eklenecek son şampiyonluğu bekliyoruz..

Büyük başarıya bir adım uzaklıktayız.

7 Haziran 2011 Salı

Yolu Yarıladık


Erkekler Basketbol Ligi play-off final serisinde yolları kesişen Fenerbahçe ile Galatasaray 26 yıl sonra şampiyonluk için mücadele ediyorlar. Ligde karşılıklı birer galibiyetin alındığı seri 0-0 başladı ve bildiğiniz üzere şampiyon olmak için 4 kez kazanmak gerek. Ben bloga bu yazıyı yazana kadar seride 2 maç geride kaldı.

Final serisine ligi lider tamamlayan Fenerbahçe ev sahibi avantajını elinde bulundurarak başladı ve Sinan Erdem Spor Salonu'nda oynanan 2 maçı da farklı skorlarla kazanarak şampiyonluğa giden yolu yarıladı.

Serinin 4 Haziran Cumartesi akşamı oynanan ilk maçını 81-59, dün akşam oynanan 2. maçını ise 95-74 kazanan Fenerbahçe, Galatasaray karşısında 2-0 öne geçmesinin yanı sıra 2 maçta da sırasıyla yakaladığı 22 ve 21 sayılık farklarla da rakibinin şampiyonluk hevesini kıran mesajlar verdi.

Seri şimdi Galatasaray'ın ev sahibi konumunda olacağı Abdi İpekçi Spor Salonu'nda devam edecek. Galatasaray taraftar baskısıyla serinin 3-0 yerine 2-1 olması için elinden geleni ardına koymayacaktır. Fenerbahçe sakin olmalı, potansiyel gücü dış etkenlere rağmen sahaya yansıtmalı. Sonuçta serinin iyice Fenerbahçe'den tarafa kırılması Abdi İpekçi'de alınacak bir deplasman galibiyetine bağlı ve bu galibiyet oradaki ilk maçta gelirse bu Galatasaray'ın havlu atması demek, hatta biraz ileri giderek Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı geçip 5. şampiyonluğuna ulaşması demek.

Futbol, erkek/kadın voleybol, kadın basketbol şampiyonlukları ardından büyük başarının tamamlanması için şimdilik beklemedeyim.

Az kaldı..