30 Ocak 2012 Pazartesi

#1000 Galibiyet


Fenerbahçe 1959'dan bu yana kayıtlara geçen lig tarihindeki 1.000. galibiyetine Mersin İdman Yurdu karşısında 2-1 kazanarak ulaştı. Goller Bienvenu ve Stoch imzalı.

Bienvenu üzerine yapışan o kötü algıya rağmen dün ligdeki 6. golünü kaydetti. Çalışkan ve gayretliydi, elinden geleni yaptı. Stoch ise Fenerbahçe forması ile artık oldu dediğimiz oyununa müthiş goller eklemeye devam ediyor. Bu kez solundan sağına çektiği şekilde değil fakat yine ceza sahası dışından rakibi de oldukça uzaklara göndererek sol ayağıyla ve yine kalenin en ulaşılmaz yerine nişanladı. Aykut hocanın güzel transferlerinden, geleceği parlak ve böyle devam ederse de kapımızı çalmaya başlarlar.

Takımın bir hafta öyle, diğer hafta böyle hatta maçın içinde gelip-giden oyununu yaşanan sürecin belirsizliğine bağlıyorum. Düşününce çok mantıksız değil aslında. Tüm bu süreç o kadar dengesiz ki takım da sanırım buna fazla direnç gösteremiyor lakin sürekli tekrar ettiğim gibi 23 hafta sonunda lig istatistikleri oldukça iyi ve alkışı hak ediyor. Sezonun geri kalanında zor da olsa bu gel-gitli oyunu biraz daha istikrara çekmek herkesin isteği ama dediğim gibi sahadaki mücadeleyi sürecin dışında tutmak pek kolay değil.

Bitirmeden de hep sevdiğim, gol atan futbolcunun sevincini tribün ile, taraftar ile paylaşmasını yazayım. Dün akşam Bienvenu attığı gol sonrası kale arkasındaki taraftara koştu ve yine o sevdiğim görüntü ortaya çıktı. Futbolun ve onunla ilintili tribünün en güzel görüntülerinden..

Elemanı da ayrıca seviyorum ama çok itip kakıyorsunuz! Herşeyi bu kadar kolay harcamayın, merak etmeyin hayatınızdan birşey eksilmez!

27 Ocak 2012 Cuma

Moussa Sow Transferi


Öncelikle içinde bulunduğumuz süreç, geleceğe dair belirsizlik ve hepimizin bildiği şartları düşününce bu transferi gerçekleştirmek önemli birşey diye söze girmek isterim. Moussa Sow'u ne doktorlar, ne mühendisler istedi ama onu Fenerbahçe aldı gibi birşey demek istemediğimi tahmin ediyorsunuz diye varsayıyorum.

Fenerbahçe şikeci damgası vurulduğu, her hafta rakı masalarına meze yapıldığı ama etinden-sütünden yararlanıldığı bu sezonun 22 haftasını Semih ve Bienvenu (sayı ile 2) forvet hattı ile geride bıraktı. Forvetlerin form durumu, sonuca giden yetersizliklerini tekrarlamadan bu süreci lig performansı açısından gayet başarılı geçtiğini düşündüğümü söyledim. Bu sezon tekniğe-taktiğe girmiyorum ama Fenerbahçe'nin mücadelesinin bir ayağının sahada olduğunu düşünüyorum ve eğer bir transfer yapılacaksa bu forvet pozisyonu için olmalıydı.

Moussa Sow tam bir Aykut Kocaman transferi. Hocanın transferdeki Fransa radarını hepimiz biliyoruz. Oyun tarzlarını, mücadeleci yapılarını, hız, genç yaş, kendini gösterme hevesi diğer tabirle aç oyuncu profili kriterlerini sıklıkla burada arıyor. Bazılarınız seviyor, bazılarınız sıkıldı ama aç oyuncu için sürekli tekrar ettiğim tam ekmek kavurma-kaşar tabiri var. Stoch ve Dia transfer edildiğinde transfer ücreti yerine tam ekmek arası kavurma-kaşar'a talim çocuklar demiştim. Yaşı küçük ve kendini göstermeye çabalayacak potansiyel yetenekler için kullandığım bu tabir bu sezon Bienvenu ile devam etti.

Moussa Sow'un da bu tam ekmek kavurma-kaşar ekolünden olduğunu düşünüyorum. Bienvenu de tam ekmek, Sow da tam ekmek nasıl oluyor bu iş diyorsanız burada ekmeğe biraz daha geniş açılı bakmanızı rica edeceğim. Rennes'de kendini biraz göstererek Lille'e transfer olan ve burada 25 gol ile Ligue 1 gol krallığını kapan Sow'un kariyerinin gelişime açık olduğunu, Ligue 1 gol kralı oldum, işim bitti demeyeceğini ve dolayısıyla halen aç olduğunu biliyoruz.

1986 doğumlu Sow'un Fenerbahçe'nin eksik olduğu forvet hattına güç katacağını ve Fenerbahçe'nin mücadelesine destek olacağını düşünüyorum. Fakat şunu söylemek gerek; Sow Niang değil. Niang buraya gelirken Marsilya'da başardıkları ve yanında getirdiği tecrübesi vardı. Sow ondan 7 yaş küçük, Ligue 1 gol krallığını kapmış ve kendini daha ileri taşıyacak potansiyele sahip. Aykut Kocaman'ın oyununda etkili olması gayet muhtemel ve hocanın istediği özelliklere sahip bir oyuncu profili.

Benim açımdan gol başına bir tam ekmek kavurma-kaşar teklifi geçerli.

Fenerbahçe yolu açık olsun..

26 Ocak 2012 Perşembe

Zor


Fenerbahçe ligdeki 3. mağlubiyetini 22. haftada Olimpiyat Stadı'nda İBB karşısında aldı. Takımın lig istatistikleri göz ardı edilemeyecek süreç ve şartlar nedeniyle bana göre hala gayet iyi.

Geri kalan maçları yine kazanacağız, bazen yenileceğiz fakat bu sezonu oynamak zor hem de çok zor.

Yukarıdaki fotoğraf önemlidir ve belki biraz derinlemesine bakmak gerekir..

22 Ocak 2012 Pazar

Forvetsiz!


Şike soruşturmasında şike var diyoruz. En başından beri dönen dolaplara, hasıraltı edilenlere dikkat çekiyoruz. En büyük şikenin "Fenerbahçe şampiyon olmasın da kim olursa (o anda rakibi kimse o) olsun düşüncesi ve sahaya yansıyan karakteridir diyoruz. Geçen sezon kazandığımız şampiyonluk bileğimizin hakkıyla, alın terimizle kazandığımız şampiyonluktur, o şampiyonluğu kimseye vermeyiz diyoruz. 58. madde değişmesin, küme düşme kalkmasın konusunda ısrar ediyoruz, geri adım atmıyoruz.

Bunlar olurken para akışının kesilmemesi için süper lig devam ediyor ve maçlar oynuyoruz! Geçen yazıda vurgu yaptığım gibi Semih + Bienvenu forvet hattıyla buralara geldik ve de gayet iyi geldik, bu önemli birşey demiştim. Dün akşam ise Kayserispor karşısına ise kağıt üstünde forvet oyuncusu olmadan çıktık. Alex en önde, biraz arkasında sağında-solunda serbest ama sola meyilli ters ayak Stoch, biraz Caner ve Mehmet Topuz destekli kurgu ancak aralarında forvet yok gördüğünüz üzere..

Bu forvetsiz düzen ile maçı 3-0 yapabildik ve kopardık, kazandık. Son imzayı Bienvenu attı, maç 4-0 bitti. Ben tarafım, Fenerbahçe'den yanayım ama objektif olanlar! da burada önemli bir mücadele ve başarı olduğunu görüyorlardır diye umuyorum. Onlar objektif olduğu için Fenerbahçe'nin 21 hafta sonunda, tüm yaşanan sürece rağmen, forvet hattındaki zayıflık veya formsuzluğa rağmen bulunduğu yeri takdir ediyorlardır belki?

Takım her hafta ayakta kalmaya çalışırken, dışarıda Fenerbahçe üzerinden pazarlıklar dönerken ve biz bu ligde oynadığımız her maça boynumuzda ilmek ile çıkarken, dün akşam da Kayserispor maçına forvetsiz çıktık!

Fenerbahçe'yi seversiniz, sevmezsiniz veya nefret edersiniz ama şartları bir düşünün isterseniz.

Karanlık bir yolun içinde ilerliyoruz,
Fakat o yolun sonunda doğacak güneşi hep hayal ediyor ve görüyoruz..

17 Ocak 2012 Salı

90+5!


Acımız çok taze ama hep derler ya hayat devam ediyor? Fenerbahçe de o hayata ve mücadelesine devam etmeye çalışıyor. 20. haftanın son karşılaşmasında Manisa deplasmanına çokça hüzün ve sırtından hiç eksilmeyen sorunlarla çıktı Fenerbahçe. Kaptanı ve yakın tarihin efsanesi Alex'ten yoksundu. Forvet sayısı, onların formu ve onların tüm iyi niyetine rağmen yeterliliklerini de kötü şartlara eklemeliyiz.

Buna rağmen Fenerbahçe, Manisa deplasmanında çok önemli pozisyonlara girdi ve çok ciddi gol fırsatlarından yararlanamadı. Caner'in 55'te Stoch ile yarattığı organizasyon sonunda cetvel ile çizerek hakettiği golü buldu, üstüne çok önemli pozisyonları kaçırmaya devam etti ve hemen ardından hiç haketmediği golü kalesinde gördü. O ana kadar radyodan dinlediğim maçta bu gol Manisa'nın ilk ciddi pozisyonuydu. 1-1'den sonra girilen pozisyonlar paylaşıldı ve maçın sonuna gelindi.

Futbol netice oyunu diyecekler ahkam hazırlıklarına, sevmeyenimiz ellerini ovuşturmaya başlamıştı. Fakat 90+5'te maçın önemli isimlerinden Caner'in aldığı faul ve oradan gelen serbest vuruşta Cristian'ın arkaya doğru doldurduğu top Yiğit İncedemir'in kafasına çarpıp ağlarla buluşmasın mı?

Bizlerde yine o eşsiz sevinç, diğer taraftaki durumu ise varın siz tahmin edin..

Fenerbahçe futbol takımı ve hocası Aykut Kocaman alkışın kralını hak ediyor!

Semih + Bienvenu forvet hattıyla 20 hafta ve bugün son 10 dk. Recep Niyaz'ın oyuna girdiği bu Fenerbahçe takımına herkes saygı duysun.

Aşağıdaki gol sevincine de ben kurban olayım.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Gözyaşları Yetmiyor


Dün akşam bir başka büyüğüm, anneannem'in benzer rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldırıldığı haberini almış; iş çıkışı hastaneye gitmiştim. Yolda birşey okudum ama inanmak istemedim, kesin değildi hayır dedim, kapattım.

Anneannem için hastaneye geldim, onun o halsiz haline bakıp üzülürken ve iyi olmasını dilerken hastane odasında Lefter'i kaybettiğimizi öğrendim. Kapıya doğru uzaklaştım ama yok olmazdı orada kendimi tutmalıydım. Gece anneanneyi öpüp yanında annemi bırakıp eve döndüğümde televizyonda onu ve onun emek verdiği Fenerbahçe forması ile ilgili gerçekleri bir kez daha görünce saatlerce ağladım.

Hep aynı şeyi tekrar ediyoruz, sahada göremediğimiz, büyüklerimizin bize anlattığı o güzel insanı, Lefter'i çok ama çok seviyoruz. O Fenerbahçe'nin armasındaki beyazdı, çok sevdiğimiz çubuklu formanın anlamlarından biriydi. Türk futbolu ve Fenerbahçe'nin yıldızı gökteki yerini aldı.

Ben o hayatta iken yanına gidebilmiş şanslı kişilerdenim. 2010 yılının son günlerinde Lefter yine hastalıklarla boğuşur, onlara çalım ve goller atarken yanındaydım. Ziyaret sonrası buraya yazmışım ve dönüp baktığımda o güne geri dönmek istediğimi söylüyorum.

O'nun yanında olduğum zaman nasıl heyecanlandığımı, kalbimin nasıl hızla attığını, gözünün içine heyecanla bakarken ışığı görebildiğimde hissettiklerimi kalbime kazıdım.

Döktüğüm gözyaşları acımı anlatmaya yetmiyor ama sana söz veriyorum çubuklu forma bize emanet, taa ki bizler de senin yanına gelene kadar.

10 Ocak 2012 Salı

Ayakta Kalmaya Çalışmak


Kötü başladık, Gaziantepspor önce pis kaçırdı sonra attı. Devreye 0-1 mağlup girerken rakip te 10 kişi kaldı. İkinci yarıda da çok etkin değildik, sevmeyenimiz kalan dakikaları ince ince hesaplarken önce 76'da Ziegler'in pasında Stoch ile 1-1 yaptık. Sevmeyenimiz daha tühh bee az kalmıştı diyemeden 77'de Alex'in pasında Cristian uzak kale ağlarını gördü, 2-1 öne geçtik. Fenerbahçe'yi sevmeyenin hesabı 2 dakikada bozulurken 90+da yine Alex'in pasında Mehmet Topuz fişi çekti, 3-1 kazandık.

Yukarıdaki paragraf içinde biz tribünde, takım sahada sevinirken diğer tarafta Fenerbahçe yine puan kaybetsin heveslisi kitle hayal kırıklığına uğruyordu. Bunlar işin doğası gereği güzel, seviyoruz vs. ama bu sezon tekniğe-taktiğe girmeyen ben olası gidişat hakkında 1-2 bişey demek isterim.

Öncelikle Fenerbahçe futbol takımının her bireyi mücadele ettikleri bu sezon için büyük alkışı hak ediyorlar. Kötü oynayan futbolcu alkışlanır mı demeyin, konu bu değil. Onları en çok biz; tribünde, sokakta, memleketin veya dünyanın bir yerlerinde Fenerbahçe için heyecanlanan taraftarı anlıyor. Başka da kimse anlamaz, anlamayacak ta zaten!

Takım geçen sezon şampiyon olan kadroya göre belirgin güç kaybetti gibi tek tek isimleri sayarak bilinen ama aslında çok önemli olan detayı yazmak yerine Aykut Kocaman'ın sezon başlarında katıldığı bir TV programında söylediği ve bugünlerde etkisini çok açıkça gördüğümüz ifadesine dikkat çekmek gerek.

Aykut Kocaman takımın üzerine atılan lekelere karşı alın terini savunan futbolcuların motivasyonu ile ilgili bir soruya "bu tip bir motivasyon bir yere kadar bizi ayakta tutar, daha sonra bundan güç alamayız, doğal olarak futbolcularda bu motivasyon düşecektir" gibi bir cevap vermişti.

Aykut hocanın sezon başında dediği maalesef doğru ve onun takımını yaşanan bütün bu sürecin dışında hiçbir şey olmamış gibi maçlara hazırlaması gerçekten çok zor. Ve Aykut hocanın varlığı, şu süreçte başımızda oluşu bu kötü ortamda çok büyük huzur veriyor.

Takımın geride kalan 19 haftada belki de kariyerinin en formsuz sezonunu geçiren Semih ve kapasitesi sınırlı Bienvenu forvet hattı ile uzun süre liderlik koltuğunda ve halen 2.lik pozisyonunda olması gerçekten önemli diye düşünüyorum. Lakin hiç istemesek te normal sezonun devamında mevcut kadro sendeleyebilir. Takım her geçen hafta ayakta kalmak için mücadele ederken, rakiplerinin mental anlamda bir sıkıntı yaşamaması da saha içine yansıyan önemli handikaplardan.

Fakat kimse Fenerbahçe kadrosunun 2 forveti varmış, onlardan biri çok formsuzmuş, ötekisi çok garibanmış, başkanı ve yöneticileri 6 aydır ve daha da fazlası özgürlüğünden uzakmış, medya her gün-her hafta kamuoyuna zehirli yayınlar yaparmış, bu ülkede adalet var, hukuk var ama gerçekten bazılarına yokmuş demeyecek.

Fenerbahçe dışındakiler için hayat gayet yolunda, Fenerbahçe ise ayakta kalmaya çalışıyor..

Taraftarı ona hep omuz verecek,
Bu zor günler geçecek..

4 Ocak 2012 Çarşamba

Fenerbahçe Birleştirir


Yine bir hafta içi maçı ve santrası 18.00'de yapılan deplasman! Rakip temiz futbol adına bilinen lokomotif büyüklerinin kuyruğuna takılmış ve onlar gibi temiz futbol arayıcısı olan Orduspor. Maçı Antalya deplasmanında olduğu gibi mesai bitiminde yolda radyodan dinledim ve arkadaşlarımla beraber dekodere boyun eğmemeye çabaladım. Maç Stancu ve Emre'nin karşılıklı golleri ile 1-1 berabere bitti. Biraz üzüldüm ama yine içime döndüm, seviyorum Fenerbahçe'yi dedim, hüznü ile umutsuz anlarda bile..

Adına genel olarak sosyal medya denen çağımızın en popüler iletişim ve kendini ifade etme mecralarından twitter'a dönüp baktım. Fenerbahçe taraftarı keskin bir biçimde fikir ayrılığında..Puan kaybı nedeniyle veya kötü mücadele verildiğini düşünüp futbolculara kademeli artış şeklinde eleştiri / hüküm verme / küfür etme tepkisi koyanlar ve bunların aksine içinde bulunduğumuz sezonu, yaşananları / dayatılanları düşünüp sahadaki görüntü kötü de olsa ağzından kötü söz, eleştiri çıkmayan ve ilk saydığım grup ile mücadele verenler var. Üzüldüm.

İşte mücadele önemli kelime ama o mücadele yanlış yerde yapılıyor bana göre..Kimse kimseyi benim yaklaşımım doğrudur, sen yanlış yapıyorsun, futbolcu / teknik direktör kötü performans gösterdiyse eleştirilir veya tam tersi eleştirilemez diye zorlamasın. Bireyler hür iradeleri, düşünceleri ile var. Düşünsenize milyonları kapsayan bir kitleden bahsediyoruz ve tek tip düşünce veya yaklaşım olamaz, olmasın da zaten lakin bu sezon Fenerbahçe için daha çok uzun. Ve bir Ordu deplasmanı beraberliğinde bu karşıt fikir mücadelesinde enerjiyi boşa harcarsanız önümüzdeki haftalarda enerji kalmaz.

Benim tavsiyem enerjinizi ve hırsınızı "Fenerbahçe şampiyon olmasın da kim olursa olsun yaa" veya "temiz futbol, temiz lig" istiyoruz diyenlere saklayın. Bunlara ek daha çok enerji ve hırs saklama ifadesi de var biliyorsunuz.

Yeter ki hiç aklınızdan çıkarmayın;
Fenerbahçe umuttur, iyi günde de kötü günde de..
Onun sevgisi taraftarını birleştirir.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Fenerbahçe'nin Deplasmanı!


Neresinden bakarsanız bakın saçma sapan birçok olayın tarafımıza dayatıldığı acaip bir sezon oynuyoruz, oynamak zorunda bırakılıyoruz! Bir taraftan en akla gelmeyecek şeyler gayet normal gibi işleniyor, bu garip şeyleri olağan gösterme çabasındakiler ve bunlara algısını normal açanlar veya destekleyenler, ne var canım gayet normal diyenler..

Bir lig oynuyoruz, yine beyler daha çok para kazanacaklar veya kazandıklarından geri kalmayacaklar, cepleri dolacak, o güzel hayatlarına devam edecekler..Futbolcunun teri, taraftarın sesi, ikisinin birden emeği hiç önemli değil ki..

Yeter ki o lig oynansın, fikstür çekilsin, maçların günleri ve saatleri ayarlansın. Aynı güne 2 maç denk gelebilir ama saati öyle bir ayarlansın ki hiç çakışmasın, dekoderler satılsın, şifreler açılsın!

Peki size herşey normal geliyor veya o kadar kasıyorsunuz ki normal görebiliyorsunuz bütün bu olan biteni? Bir durun ve düşünün bakalım, sezonun ilk yarısı geride kalmış ve yarın 2. yarıya başlanıyor. Geride kalan 17 haftada Fenerbahçe 1 (bir) kez bile bir deplasman maçını cumartesi veya pazar günü oynamadı. Siz bunu normal gösterdiniz, başkaları sesini çıkarmadı, ne var canım tesadüf dedi.

18. hafta fikstürü elimizde iken, bu akşam gelecek 6 haftalık fikstürün maç programını açıkladınız. Fenerbahçe'nin cumartesi veya pazar gününe denk gelen deplasmanı var mı diye heyecanla baktık ama yine göremedik!

Türkiye Futbol Federasyonu'na Fenerbahçe'nin deplasman maçlarının sürekli hafta içine denk getirmelerindeki amacı açık bir şekilde soruyorum? Bu taraftar bu sezon getirilen deplasman yasağına da cevap bekliyor, hafta içlerine konan deplasmanlarına da..

Rakiplerin kaç kere cumartesi/pazar deplasmanı oynadığını saymayacağım lakin Fenerbahçe'nin 1 kez bile cumartesi/pazar günü deplasman oynamamasını bıkmadan sabırla soracağım!

Ve Fenerbahçe'nin deplasmanı hafta içine kondukça gözüm çubukludan ayrı kalmaya dayanamasa da kulağımı radyoya götüreceğim, Fenerbahçe'nin sesini dinleyeceğim ama fikstürünüze ve dekoderlerinize boyun eğmeyeceğim!